Meyna, Tüdaş, Narko, Menas, İçko Birlik’in Fişi Nasıl Çekildi?

2012_UKY_-_GRAFIKZiraat Vekaleti, ülke çapında uygun iklim koşullarında yetiştirilen bitki ve ağaç türlerini belirlerken Mersin için en uygun türün başta limon olmak üzere narenciye türleri olduğunu tespit eder ve üreticiye aşılı fidanları verir. 1938 yılına gelinceye kadar artık Mersin’de sadece limon ağacı envanteri 40 binlere dayanmıştır.

Mersinli üretici ise narenciye üretimini sevmiş, 1960’lı yıllarda ise ağaç sayısı o kadar artırmıştır ki; artık ülke ihtiyacını karşılamaya yetecek seviyelere ulaşmıştır. Sonraki yıllarda da bu artış devam eder.

Ancak o yıllar kapalı ülkede kapalı ekonominin hüküm sürdüğü yıllardır. Türkiye tam bir tarım ülkesidir. Ülkeyi yönetenelerin sanayileşme yolunda ciddi çabaları olsa da, amaca ulaşabilmek için tarım ürünlerini satarak, fabrikalar kurmak gibi bir sistem geliştirirler ve Sümerbanklardan başlayarak, Seydişehir Alüminyum fabrikalarına, İskenderun Demir Çelik Fabrikalarına kadar pek çok tesis bu yöntemle kurulmasını sağlarlar.

Bu sistem çok memnunu olan bir sistemdir. Ankara’da kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar sonucunda, ne kadar Tarım Ürünü satılacağı, ne tür fabrika yapılacağı ya da hangi makinelerin alınacağının pazarlığı yapılıyor, komisyonlar alınıyor, veriliyordu. Bu alışveriş sonucunda, üretimi yapılan tarım ürünlerinin önemli bir bölümü iyi fiyatla satılıyor; buna karşılık fabrikalar kuruluyordu, makineler alınıyordu ya… Makinelerin kalitesiz, fabrikaların Doğu Blok’u ürünü demode fabrikalar olduğu, çevre kirliliği yarattığı ne yazık ki kimsenin umurunda bile değildi.

Üretici, bu pazarlıklardan haberdardı ve ürününe fiyat isterken ağzını doldura doldura istiyordu. İhracatçı, bağlantısını yaptığı anda, Merkez Bankası’ndan ihracat bedelinin tamamını alıyor, isterse çok düşük faizli ihracat kredisi kullanabiliyordu. Ankara’da bağlantıyı sağlayanların kazancını ise söylemeye bile gerek yok sanıyoruz.

Bu işin zararlısı ise Hazine’ydi, ya da doğrudan halktı. Sebebi ise şuydu; bu işi yapanlar ihracat gelirlerini daha rantabıl işlerde kullanmak yerine, demode tesislerde çarçur etmişler, ülkenin rekabet gücünü önemli ölçüde sekteye uğratmışlardı.

İşte bu dönemin ürünüdür Meyna, Tüdaş, Narko, Menas, İçko Birlik… Bunların tamamı üreticilerin oluşturduğu kooperatiflerdi ve her türlü mal alımı bu kooperatifler aracılığıyla yapılıyor, her türlü ihracaat bu kooperatifler tarafından yerine getiriliyordu.

Sistem şöyle işliyordu:

Üreticiler kooperatif kurduklarını zannediyorlar ancak kurmuyorlardı. Üreticiler, kooperatifin yöneticisi olduklarını zannediyorlar ama yönetmiyorlardı. Üreticiler ihracat yaptıklarını zannediyorlar ama ihracat yapmıyorlardı. Aslında bu işlerin tamamını onların adına Ankara’da birileri yapıyordu. Zannedenler ise sadece birer piyondu.

İhracat bağlantıları Ankara’da kuruluyor, Mersin de bulunan ve sevdikleri kooperatif yöneticileri Ankara’ya çağırıyorlar, bağlantı yapılan miktarı belirliyorlar ve “Bu miktar ürünü temin edin. İhracat bağlantı bedelini Merkez Bankasından alın… Malını aldığınız üreticinin parasını ise Mersin’de ödeyin..”, diyorlardı. Kooperatif yöneticisi ise sevilme ölçüsüne göre iş alıyor ve bağlılıkları oranında onlar da aldıkları talimatın gereklerini yerine getiriyorlardı.

Ta ki; 24 Ocak 1980 kararlarının alınması ve Türkiye’nin Serbest Piyasa Ekonomisi ile tanışmasına kadar.

Bu kararlarla birlikte artık devlet tarım ürünleri ile sanayi makineleri ve fabrikaları trampası yerine, fiyatların serbestçe oluşacağı, devletin alım-satım piyasasında olmayacağı bir sisteme geçiyordu. Yani ihracatçıya en uygun fiyatlarla ürünü al, en uygun pazarları bul ve malınızı dünya nasıl satıyorsa siz de aynı şartlarla satın, demek istiyordu. Artık sistem değişmişti. İhracatçı ürününü uygun fiyatlarla kendisi bulacak, parasını kendisi ödeyecek, pazarını kendisi yaratacak ve dünya nasıl mal satıyorsa, aynı pazara kendisi de aynı şartlarla mal satacaktı.

Madem devlet bu piyasadan çekilmişti, o halde ürünün Ankara’dan pazarlanmasına imkan yoktu. O halde, Meyna, Tüdaş, Narko, Menas, İçko Birlik gibi kooperatiflere de ihtiyaç yoktu ve karar verildi, bunların tamamının fişi o gün çekildi.

Meyna, Tüdaş, Narko, Menas, İçko Birlik’in fişi çekilirken, Mersin’de kendisini yönetici zannedenler insiyatifi ele almak yerine bu ölüme sessiz kaldılar. Meyna gibi, Tüdaş gibi dünya çapında tesislerin sezsizce cenazesini kaldırdılar. Geride bıraktığı mirasın da talan edelmesine göz yumdular.

Oysa o güne kadar, bu birlik bütçesinden yaptığı gezilerde İspanya’da, İtalya’da, İsrail’de buna benzer birlikleri ziyaret etmişler, sistemin nasıl tıkır tıkır işlediklerini gözlemlemişlerdi. Bu örnekleri Türkiye’ye getirmek, birliklerinin sisteme adapte olmasını sağlamak, birliklerinin rekabet gücünü artırmak yerine, alışkın olmadıkları Serbest Piyasa dişlileri arasında hem kendileri, hem kooperatiflerini yok oldu gitti.

O nedenle Mersin, Meyna, Tüdaş, Narko, Menas, İçko Birlik kooperatifleri iyi tahlil edilmeli ve iyi dersler çıkartmalıdır.

Yorum yapın

58 − 48 =