Tarımın müthiş tüccarı Yalçın TUNÇAK

Babası Mehmet Şerif TUNÇAK, Adana Polis Okulu’ndan mezun olduktan sonra evlenir, Türkiye’nin pek çok yerinde görev alır. İstanbul’a tayini çıktıktan sonra da önce Atatürk’ün muhafız alayında Dolmabahçe Sarayında süvari olarak hizmet verir.  Bir süre sonra da Cibali Karakolu’na tayini çıkar.  Kısa zamanda Cibali Karakolun’un en ünlü komiseri olur. Bu arada çocuklarından önce oğulları Yalçın, sonra kızları Tülin doğar. Zamanın ruhuna uygun eğitim aldığı için okumaya, müziğe ve sanata meraklıdır. Bu nedenle, çocuklarının da iyi eğitim almaları, sanat ve musiki ile uğraşmaları için her türlü çabayı gösterir.

Bir süre sonra fark edilir ki, Yalçın’ın gözü okumakta değildir. Hep bir zorlama ile sınıfları geçer. İlkokul 5. sınıf sonunda, “Baba sınıfı geçtim.” derse de babası inanmaz, okula gittiğinde devamsızlık nedeniyle sınıfta kaldığını öğrenir. Kendisi ile bir daha konuşmaz… Ele avuca gelmez bir çocuktur. Babasının küslüğünü fırsat bilir ve Adana’nın meşhur kabadayısı amcası Mustafa UĞUR’un yanına kaçar…

Küçük Yalçın okumaya pek istekli değildir ama, ticarete çok yatkındır. Küçük çeyizlik eşyalar alır onları çantasına doldurur; köylere gider, çantasındakileri köylü kadınlara satar. Karşılığında yumurta alır. Ya da köylü ne üretirse onu… Takas karşılığı aldıklarını ise Mersin’in balık pazarı yanında bulunan eski hal’de satar. Aslında yaptığı küçük çaplı çerçiliktir.

Bir defasında, pazara Gülnarlı yaşlı bir köylü gelir. “Bizim Gülnar’a Yalçın isimli on bir, on iki yaşlarında bir çocuk gelir; kadınlara çeyizlik eşya satar, karşılığında badem alırdı. Çuvallarını Gülnar’dan odun götüren arabalara yükler, kamyon üstünde Mersin’e götürürdü. Ben bu çocuk büyük tüccar olacak derdim de, merak ettim. Oldu mu diye, öğrenmeye geldim…” der.. Yalçın büyük tüccar olmamıştır ama, olma yolunda hızla ilerlemektedir.

O tarihlerde hal’in en büyük tüccarı Fahri TOGAY’dır. Küçük Yalçın’ın çalışkanlığını hemen fark eder. Yanında işe başlatır. Yalçın bir yandan fatura keserken, bir yandan hamallık yapar. Araba geldiyse boşaltır. Yüklenmesi gerekiyorsa tek başına tüm malı yükler. Ama o ticaret için doğmuş, para kazanmak onun ruhuna işlemiştir. O sabit bir ücretle çalışacak kişi değildir. Halden kasa ile aldıklarını pazarlarda kilo ile satar.

Uyanıklığı, cesareti, çalışkanlığı, öngörüsü ve dürüstlüğü kısa sürede ticarette başarılı olmasını sağlamıştır. Sermayesi büyümüş; bu defa da tarladan fasulye, karpuz, bahçelerden narenciye almaya başlamıştır.

Sonra ne bulursa onu alıp satar. Bahçe, ev, arazi, tarla.  Ona göre, bir bahçe alıp ona bağlanmak ticaretin kurallarına terstir. Alıp-satacak ve sürekli kazanacaktır. En büyük özelliği işbirliği kültürü ve ortakçılıktır. Sermayesinin yetmediği, gücünü aşan alım satımlarda, kısa süreli ortaklıklar kurmak; sermayesi yetmeyene ise sermaye vererek o malın alınmasına ortak olmak suretiyle gücünü ve etkisini giderek artırır. Bu yolla, hem gücünü aşan alım satımlarda riskini azaltmakta, hem gücü olmayan ancak piyasası olanlara destek olmak suretiyle para kazandırmakta ve kendisi de kazanmaktadır. Bir nev’i bankadan kredi kullanamayan küçük ölçekli tüccarın finans destekçisi gibidir.

Ali Osman GÖRGÜLÜ, Veli ORTAKÇI, Mehmet YILMAZ, Ali ÇOLAK, Mustafa GÖKÇEL, Tuncay GÖKÇEL bu yöntemle işbirliği yaptığı sayısız kişilerden bazılarıdır.

Mehmet SOYLU, son yılların en önemli tüccarı ve ihracatçısıdır; ama ticarete yeni başladığında, gencecik yaşında, cesaret örneği göstermiş ve zamanın en büyük üreticisi Serdengeçti Ailesi’nin narenciye ürünlerine talip olmuştur. Hiç tanımadıkları, bilmedikleri bu genç çocuğun cesaretini beğenirler ve sorarlar: – Sana referans olacak kimse yok mu?”, Mehmet SOYLU hiç düşünmeden hemen; – Yalçın TUNCAK bana kefil olur, der. Yalçın TUNÇAK da bir saniye düşünmez ve “Kefiliyim.” der. Bu genç,yürekli çocuğa kefilim.  Mehmet SOYLU ise bu jesti hiç unutmaz.

Çok yönlü, çok çalışkan ve yol göstericidir. Mersin kökenli ünlü iş adamlarından Koluman’ın ve Fikret ÖZTÜRK’ün işlerinin fikir babasıdır. Onlar tarıma yönelik iş yapmak istediklerinde: “Siz üniversite mezunusunuz. Sizden tüccar ve çiftçi olmaz, siz otomobil ve motor yağı konusunda faaliyet gösterin.” der ve her ikisi de faaliyet alanlarında sonraki günlerde çok başarılı işlere imzalar atarlar.

Karpuz’un hayatında çok önemli bir yeri vardır. “En kötü alışkanlığım, en vefasız aşkım karpuzdur; en büyük derdimdir ama karpuzculuk yapamadığım gün ölürüm.”der. Karpuz piyasasına o derece hakimdir ki, karpuzun adeta piyasasını belirler, fiyatını oluşturur. Bankaya borcu olan çiftçinin tarlasını kiralamak onun için önceliklidir. Karpuz ektiği tarla sahibinin bankaya olan borcunu kapatmak ona büyük bir keyif verir. Karpuzdan zarar edeceğini hissetse de, hissetmese de karpuz ticaretini sürdürür; zarar edeceğini anlarsa, büyük tüccarlarla, kar edeceğini anlarsa küçük tüccarlarla ortak olur.

Bazen ticarette yanlışlarda yapar. Elindeki para ile dolar satın alır ama, dolar hiç yapmadığı bir şey yapar ve Türk Lirası karşısında değer kaybeder. Zararı büyüktür, elindeki dolarla karpuz alır ve yine kazanır. Dolardan kaybettiğini karpuzdan kazanmıştır.

1966 yılında babası hastalanır. O tarihe kadar kendisi ile konuşmayan babasının yanına gider. Babası onun ellerini tutar.

-Okumadın ama, büyük adam oldun… Memnunum senden, der ve hayata gözlerini kapatır…

2019 yılının Ocak ayında öldüğünde, mezar taşına onun hayat felsefesi yazılır: “Bir kazanda yemek pişiyorsa, o kazandan herkes yemeli…”.

Yorum yapın

7 + = 9