Avrupa’nın Köyleri Yaşıyor. Bizim Köyler Kaderine Terkedilmiş

Şehrin hemen çıkışında başlıyor yeşilin bin bir tonu. Yol kenarlarına sıralanmış asırlık çınar ağaçları adeta gökyüzünü kaplamış, altından süzülüyorsunuz. Güz mevsiminin her türlü rengini almış yapraklar dans ederek üzerinize doğru uçuşuyor. Her türlü ayrıntının düşünüldüğü yollardan geçerken, her geçtiğiniz köyde, çevresel başarıya biraz daha hayranlık duyuyorsunuz.

Her evin çevresinde bulunan meralar nasıl bu kadar muntazam olabilir? Kilometrelerce gittiğiniz yerlerdeki köylerin çimleri nasıl aynı anda biçilmiş gibi bir boyda kalabilir? Üzerinde otlayan büyükbaş hayvanlar hiç mi kirletmez bu çimleri? Çevrede hiç mi yabani ot bulunmaz? Her metre kareye nasıl dokunulur? Göz tırmalayacak, rahatsızlık verecek hiçbir görüntüye nasıl rastlamazsınız? Şaşırır kalırsınız.

Her ev belirli bir mimari tarzı yansıtıyor. Hepsi birbirine benziyor. Ama hepsi birbirinden farklı. Hiç bir ev diğerinin aynısı değil. Sanki her eve yaşayanın ruhu yansımış gibi. Adeta evinin dışı kendi iç dünyasına göre şekillenmiş. Ne yaşadılarsa onu evin dışına yansıtmışlar. Sadece evlerinde değil, mezarlarında bile tarifsiz bir zarafet var.

Evlerde kullanılan malzemeler yöresel malzemelerden yapılmış. O çevrenin taşı, o bölgenin ahşabı kullanılmış. Pencere sövelerinde, farklı renkler kullanılmış ama hiç birisi rahatsız edici, aykırı değil. Büyük bir ağırbaşlılık hâkim olmuş. Galiba bu köyler oluşturulurken çevre bilinci, insana saygı ve sanatsal bir estetik anlayış zirve yapmış.

Kapı önlerine, ev çevresine eşyalar konulmamış. Bizim çatılarımızda yada balkonlarımızda bulunan çanak antenler onlarda yok. Çamaşır ipleri dışarıda bir yerlere uzanmamış. Tarım alet ve makinaları çevrede döküm-saçım durmuyor. Yakacak olarak kullandıkları odunun bile bir diziliş kuralı var.

Yemyeşil dağların arasında uzanan çarşaf gibi bir göl ve hemen onun kıyısına kurulan ve yüksek tepelere doğru uzanmış, kartpostal gibi köyler. Her ağacın yeri düşünülmüş, floradaki her bitki göl çevresinde yeniden hayat bulmuş. Kıyı bandının belirli bölümlerinde kumdan kumsallar oluşturulmuş. Doğal bariyerler ve atlama alanları kurulmuş. Bu bölümlerden göle girilmesi sağlanmış. Sel baskınlarında yan kanallar oluşturulmuş ve aşırı yağışlarda fazla suların buralardan tahliyesi sağlanmış. Yani ne kadar yağış alırsa alsın gölün seviyesi korunmuş. En önemlisi gölü besleyen dereler tertemiz tutulmuş.

Köyler ve kültür peyzajları oluşturulurken sürecin her aşamasında yaşayanların katılımı sağlanmış, kullanıcı ihtiyaçları belirlenmiş, projenin süresince yöre halkına istihdam yaratılmaya çalışılmış, onlar için fırsatlar sunulmuş. Yöre halkı da bu fırsatları çok iyi değerlendirmiş, projenin bir an önce hayata geçmesi için köyün belirli alanlarına kurdukları sandıklara sembolik paralar atarak projenin bir an önce hayata geçmesi sağlanmış.

Halı gibi uzanan meraların bittiği yerde ormanlar başlıyor ama o ormanlar rastgele oluşturulmamış. Her orman ağacı o bölgenin florasında binlerce yıldır yaşayan ağaçlar, farklı türler denenmemiş. O nedenle doğayla büyük bir uyum sağlamış. Ormanların içinde yürüme yolları açılmış, uyarı levhaları konulmuş. Öyle muntazamlar ki, havadan paraşütle atılsanız, levhaları takip edip dışarı çıkabiliyorsunuz.  

Köyün kendisine özgü ürünü varsa o ürünü geliştirmek için her türlü desteği vermişler. Bizdeki gibi Organize Sanayi Bölgeleri oluşturmak ve her türlü desteği sanayiciye vermek yerine, o ürünü işleyecek tesisleri köy yakınına kurmuşlar ve onları desteklemişler. O tesis o köye canlılık getirmiş, kazanç getirmiş, hayat getirmiş. Bizdeki gibi, İmamdan başka hiç bir yabancının olmadığı, hayatın durduğu, gençlerin kaçtığı kupkuru, enkaz köyler yerine, capcanlı köyler oluşturulmuş.

Şehir merkezlerine yan yana AVM kurmak, birbirinin aynı işi yapan binlerce esnaf dükkânları açmak yerine, kırsalın belirli bölgelerine, bölge peyzajı ile uyum sağlayacak alış veriş merkezleri, restoranlar, benzin istasyonları kurmuşlar. Böylece şehir merkezi ticari alan yoğunluğunu hafifletilirken, kırsal alanlarda canlılık ve ilgi oluşturmuşlar.

Köyün meydanı ve ortasındaki çınar ağacı etrafında tur atıyorsunuz. Daracık taş döşeli yollardan yürüyorsunuz ve her sokakta birbirinden farklı özgün ürünleri satan birbirinden orijinal dükkânlara giriyorsunuz. Ama hiçbir dükkânın satıcısı, zorla mal satmaya çalışan arsız satıcılar gibi değil. Güler yüzle sizi karşılıyor ve güler yüzle uğurluyor.

Distile edilmiş meyve fermantelerinin alkollerinden içebilir, eşsiz oyma ahşap ürünleri görebilirsiniz. Yemyeşil meralarda otlayan hayvanların sütünden yapılmış bölgesel peynirler satın alabilir, köyde yetiştirilen çileklerin satışa sunulduğu örgü sepetlerin yapımına tanıklık edebilirsiniz. Bir sokağa girdiğinizde, birbirinden farklı boyları ve sesleri olan çan yapımına tanıklık edebilirsiniz. Bir başka sokakta ise mis gibi kokan kruvasan yiyebilirsiniz.

Yüzlerce TV kanalının en az bir kaçında her gün kırsal alanda yaşamı özendirecek programlar yapılıyor. Kırsal alan üretimi, yetiştiriciliği, peyzaj ve çevre düzenlemesi ile ilgili yarışmalar düzenleniyor. Adeta bu alanlarda yaşam özendiriliyor. Çevre bilinci oluşturuluyor.

Sokak billboardlarında hiçbir yerel yöneticinin üzerinde sırıtarak çekilmiş resmi olan, “bu işi ancak başkanınız yapar” diye astığı reklam tabelasına rastlayamazsınız. Üzerinde bol takım elbisesi, kaba bağlanmış kravatı olan ve siyasetçi peşinde koşan, onların her dediğini emir kabul eden, özgün proje geliştiremeyen hiçbir yerel yöneticiye rastlayamazsınız. Onların tek bir görevi vardır. Yasadıkları kırsalın çevre peyzajını ve düzenini korumak, yaşayanları tedirgin eden değil, huzurlu kılan  bir hizmet sunmaktır.

Hiç bir yerel yönetici yaşayanların oyunu almak için onlara görevi olmayan hizmeti götürmemiş, onları yerel yönetimlere bağımlı kılmamış, hiç bir köy sakini her hizmeti yerel yönetimden beklememiş. Herkes büyük bir titizlikle çevre temizliğini yapıyor, çöplerini ayrıştırıyor, ayrı ayrı poşetlerle görevlilere teslim ediyor. Her kırsal sakininde estetik değer taşıyan muazzam bir çevre bilinci ve insana saygı oluşmuş.

Nasıl olmuş bunlar?

Kültürel Peysaj kavramını geliştirmişler.  Kesin bir tanımı olmamakla birlikte kültürel mirası, bir kişinin veya toplumun değer verilmeye, kataloglamaya, korunmaya, sergilenmeye, restore edilmeye, beğenilmeye değer olduğunu düşündüğü şeyler olarak tanımlanmışlar. Yasal düzenlemeler geliştirmişler.

Kültürel Mirasın Korunmasına ilişkin ilk çalışmalar 1972 yılında UNESCO tarafından başlatılmış. “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi’ne 1982 yılında taraf olmuşuz. Avrupa, yaptıkları çalışmalarla doğal mirası koruyacak disiplinler arasında iş birliği oluştururken, İCOMOS ve İFLA’nın önermiş olduğu içerik ve envanter analizlerini tamamlarken, ülke genelinde kamuoyu oluşturup ve bu alanlara yönelik yasal düzenlemeler geliştirirlerken, kırsalı bir bütün olarak ele alıp, köylerini, tarihlerini, floralarını, suyunu, ekosistemini yaşadıkları yörenin biyolojisini, bölgede yaşayanların istihdamını, elde edecekleri gelirleri, yapılacak projesinin bölgeye katkısını bütüncül bir çerçevede geliştirirken, biz bunları yapamamışız.  

Türkiye “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmeye” taraf olmasına rağmen kırsalı bir bütün olarak ele alıp, kültürel miras oluşturmakta isteksiz davranmış.  Basit kırsal destekler dışında kültürel mirası geliştirecek tedbirler almamış, sınırlı alanlar dışında koruyucu tedbirler geliştirememiş, yasal düzenlemelerini tamamlayamamış.

Sonuç; bizim köyler kuru, yavan, ruhsuz ve kaderine terkedilmişken, onların köyleri yaşıyor ve capcanlı kalmış.  

“Avrupa’nın Köyleri Yaşıyor. Bizim Köyler Kaderine Terkedilmiş” üzerine 4 yorum

  1. Siz Atatürk’ün hayallerinin gerçekleşmiş halini görmüşsünüz. Bir karış arsaya bile dipdibe ucube yapılar dikerek köşeyi dönmeyi akıllılık zanneden bir zihniyete, ağacın ve doğanın değerini anlatamazsınız. Bu bir kültür, eğitim ve vizyon meselesidir. Derin bir karanlığa düşmek için çabalayan, cahil, görgüsüz, aç gözlü, saldırgan, vandal ve merhametsiz bir topluluk olmayı seçtik biz, maalesef. O yüzden, içimiz acıyarak fotoğraflara bakmaya devam edelim. Çok, çok yazık.

    Yanıtla
  2. Gerçekten insanın kırsalda yaşama isteğini körüklüyor bu yazılanlar ve resimler. Bizde kırsaldan kaçış için hersey yapılmış . Çiftçi asağılanmış,kaderine terk edilmiş,cahil bırakılarak bir oy deposu haline getirilmiş. Bugün kırsalda yaşama arzusunda olan eğitimli bir kesim var. Bukez de köylü rahatsız oluyor ve gelişmeyi reddediyor. Hersey bizde tam tersi işliyor
    Çok uğraş vermek gerek çokk…

    Yanıtla
  3. Yeryüzünü yaşanır bir cennet haline getirmek elimizde olduğu gibi cehenneme döndürmeye elimizdeki.Liyakatsiz yönetici ve bürokratların ülkeyi getireceği yer elbette işler acısı bir vaziyette olacaktır.Değişim için;Güzel düşünen, güzel gören insanlara ihtiyaç vardır.

    Yanıtla
  4. Bilimin ve çağdaş eğitimin yerine kara emelleri olan tarikatların etkisinden kurtarmak gerekir öncelikle köylerimizi… Kooperetifleşmeyi yeniden başlatıp bir zamanlar rahmetli Bülent Ecevit’in Köykentler kurma idealini yeni nesil anlayış ile projelendirilip hayat bulmasını sağlamalıyız. Böylece yeniden dönüşümün ve gelişimin önünü açmış olacağız.

    Yanıtla

Yorum yapın

28 − 23 =