İyi uygulanabilen bir proje ile Türkiye sebzelik tohum üretim üssü olmayı başardı

1860’lı yıllar dünya için kriz yıllarıdır. Amerika’da iç savaş sonrası pamuk üretim alanları daralınca  pamuk fiyatları yükselir. Aynı yıllarda sanayi devrimini gerçekleştirmiş ve dünyanın en önemli tekstil üretim üssü haline gelmiş İngiltere’de, dokuma sanayisi için yeterli pamuk temin edilemeyince; sanayi için tehlike çanları çalmaya başlar. Amerika dışında yeni pamuk tedarik alanları bulunamaz, sanayinin pamuk ihtiyacı karşılanamazsa; yüzlerce tesisin işleyen makineleri duracak, ülke dokuma sanayi büyük zararlar görecektir.

Ham maddenin tek bir kaynaktan gelmesinin sakıncalarını fark eden bir grup tekstil fabrikatörü, 1857 yılında Mancester Pamuk Tedarik Birliği’ni(MCSA) kurar. Amerika; iç savaşı sonrası pamuk sevkiyatı da durdurunca, Anadolu’nun sıcak iklim bölgelerinde yeni pamuk üretim alanları araştırılır. İlk akla gelen yer; iklimi pamuk üretimine uygun olan Adana’dır. MCSA hiç vakit kaybetmeden bölgede pamuk ekimini yaygınlaştırmak için çeşitli teşvik sistemlerini devreye alsa da, bu teşvik sisteminin  en önemli itici gücü bölge çiftçisine dağıtılan, Amerika ve Mısır’dan getirilen pamuk tohumları  olur. Böylece Anadolu’lu öz-ata tohumu dışında ilk kez farklı bir tohumla tanışır.

Bitkisel üretimde kaliteli toprak yapısının ve uygun iklim şartlarının bitkide verim ve kaliteyi etkilediği çok eski tarihlerden beri bilinir. Bir başka bilinen var ki; üretimde kullanılan tohumun ait olduğu çeşidin genetik potansiyel ve kalitesi de, bitkinin verim artışında büyük önem taşır. Nitekim öyle de olur. Anadolu’da ilk üretilen pamuk son derece verimli ve kalitelidir.

Yurt dışından tohum getirmek, tohumu çeşitlendirmek gibi faaliyetler zaman zaman sürdürülse de, asıl ve önemli çalışmalar Anadolu’yu tarımla kalkındırmak isteyen Cumhuriyet’in vizyoner yöneticileri tarafından başlatılır. Onlar için tarımın olmazsa olmazı kaliteli tohumdur. 1925 yılında ilk “Tohum Islah İstasyonu” kurulur. 1926’lı yıllarda yurt dışından anaç pancar tohumu getirilir. İlk kurulan  Islah istasyonunu  Adana, Adapazarı, Eskişehir(Sazova) ve İstanbul(Yeşilköy)’de kurulan yeni istasyonlar izler. Daha sonra ise Antalya, Aydın(Nazilli)de narenciye ve çeltik konusunda ıslah çalışmaları yürütecek başka istasyonlar arkası arkasına gelir. Bu istasyonlarda bir yandan kuru tarım araştırmaları yapılırken, diğer tarafta seleksiyon çalışmaları yürütülür.

İlk ve en önemli başarı, 1928 yılında “1133 Karakılçık Makarnalık Buğdayı” nın elde edilmesi ile gelir. Sonraki yıllarda efsane olacak ve üretici için önemli üretim potansiyeli oluşturacak Karakılçık buğdayı işte o ilk ıslah ettiğimiz buğday türüdür. Karakılçık buğdayını, Akbuğday yerel çeşidinden iki hat karıştırılarak ve seleksiyon yöntemi ile elde edilen AK 702 ve Melez 13 isimli buğday türleri takip eder. 1950’li yıllarda ise tohum üretim ve kayıt altına alma görevi, şimdiki adı TİGEM olan Devlet Üretme Çiftlikleri’ne verilir. Bu kuruluş tarafından sertifikalı tohum üretimine başlanır ve 1980’li yıllara kadar da kamu ağırlıklı tohumculuk üretim modeli tercih edilir.

1963 yılında çıkartılan “308 sayılı Tohumların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanun” ile tohumluk üretiminde ülkemiz için yeni bir dönem başlamışsa da; 1980’li yıllarda ülkemizi etkisi altına alan neo-liberal akımlar tohumculuk üretimini de etkiler ve ülkemiz adeta yabancı tohum üreticilerinin kontrolsüzce istila ettiği bir pazar haline gelir.

Bir süre sonra yabancı tohum üreticilerinin ülkedeki istilasını kontrol altına alabilmek ve rekabet şartları oluşturabilmek için yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulur. 308 sayılı Kanun’un, tohumculuk sektörünün üretim, ticaret, bitki ıslahındaki gelişmeler ve uluslararası standartlar için yeterli olmadığı anlaşılınca; tüm bu gelişmelere uyum sağlayacak yasal düzenlemeler yürürlüğe girer.  Bu düzenlemelerden ilki, 2004 yılında kanunlaşan  5042 Sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanunu”,  diğeri  2006 yılında yürürlüğe giren “5553 sayılı Tohumculuk Kanunu” dur.

Ülkemiz iklim yapısı tohumluk üretimi için uygundur. Cumhuriyet ile birlikte başlayan ıslah çalışmaları kamuda önemli bilgi birikimi oluşturmuş, gen havuzları zengin ve nitelikli hale gelmiş,  yarı-yol materyali şeklinde hibrit çeşit geliştirmek isteyen özel sektör firmalarının kullanımına sunulmuştur. Aslında  “5553 Sayılı Tohumculuk Kanun” ile birlikte kamuda ve özel sektörde bu konuda bir hareketlenme başlamıştır. Tohumculuk faaliyeti genişlemiş, özel sektör bu alana ilgi duymaya başlamış, üretim kısmen de olsa artmıştır.

Tohumculuk Kanunu yürürlüğe girmiş ama; tamamlayıcı nitelikteki  Ar-ge çalışmalarının sürdürülememesi, teknoloji ağırlıklı yatırımların yapılamaması, teknoloji transferinin gerçekleştirilememesi, teşvik ve destekleme politikalarının oluşturulamaması gibi çok sayıda sorun nedeniyle tohumculuk üretiminde istenilen ivme bir türlü yakalanamamıştır. En önemlisi ise konuya ilgi duyan, önemli başarılar da elde eden özel sektör ile kamu arasındaki gerekli işbirliği sağlanamamış; kamuda oluşan bilgi gerektiği şekilde bu sektöre aktarılamamıştır.

Tarım Bakanlığı bünyesinde her yıl oluşturulan ve çoğu da başarısızlıkla sonuçlanan çok sayıda stratejik proje vardır; ama bunlardan birisi farklıdır. Bu proje; “Türkiye F 1 Hibrit Sebze Çeşitlerinin Geliştirilmesi ve Tohumluk Üretiminde Kamu Özel Sektör İşbirliği  Projesi”dir.  .

Bu projenin temel hedefi; aslında birbiri ile doku uyuşmazlığı bulunan kamu ve özel sektörü bir araya getirebilmektir. Bu proje başarılı bir şekilde hayata geçirilebildiği taktirde, kamu kurumsal alt yapısını ve bilgi birikimini hizmete sunacak, özel sektör ise üretimdeki kıvraklığını ve pazarlamadaki başarısını ortaya koyacak, her iki taraf da kaynak israf etmeden birbirlerinin eksiklerini tamamlayacaktır.

Yine bu projenin başarısı, Türkiye’nin tohum üretiminde dışa bağımlılığı azalacak, kamuya ve özel sektöre uzman yetiştirilebilecek, nitelikli gen havuzu oluşturulacak, laboratuar alt yapısı geliştirilecektir. Bu taktirde yerli hibrit tohumluk üretimini 4-5 yıl içerisinde  %30’lara, 10 yılın sonunda ise %60’lara çıkartmak mümkün olacaktır.

Projenin ilk toplantısı 29 Nisan 2003 tarihinde geniş bir özel sektör katılımı ile Antalya’da yapılır. Konu tüm ayrıntıları ile görüşülür. Tepkilerin olumlu olması üzerine Temmuz 2003 tarihinde proje teklifi DPT’ye sunulur. Prensip onayından sonra 2004 yılında ise yatırım programına alınması kararlaştırılır. Aynı yıl içerisinde projede görev alacak araştırmacılar ve üniversite öğretim üyelerinden oluşan “Proje Timi” ile ilk yönlendirme toplantısı ve görev dağılımı yapılır.

Öncelikli çalışılacak türler; Domates, Biber, Hıyar, Patlıcan, Kavun, Karpuz, Kabak ve Lahana’dır. Çalışacak konular ise; ıslah çalışmaları, biyolotik stres testleri, abiyotik stres testleri, karakterizasyon, tohum üretim ve teknolojileri eğitimidir.

Projede çok sayıda araştırma enstitüsü ile birlikte bir kısım üniversiteler de görev alır. Özel sektör ise 38 kişi ile temsil edilir. Projenin süresi 2004-2009 yılları arası, bütçesi ise 5 Milyon TL’dir.

Projenin başlaması ile birlikte yaklaşık 250 kişiye teorik ve uygulamalı ıslah kursu verilir. Ulusal ve Uluslararası seminerler takip edilir. Bir kısım katılımcıların yurt dışı eğitim almaları sağlanır. Katılımcılar yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitimler ile faaliyetlerini sürdürür. Kamu ve özel sektörde büyük ölçüde ihtiyaç duyulan ıslahçı sayısı artırılır ve enstitülerden yaklaşık 30 kişilik en organize ıslahçı grubu oluşturulur.

Bakanlık Enstitüleri ve Üniversite olarak özel sektör araştırmacıları için düzenlenen teorik ve uygulamalı kurslarda sektör çalışanlarlının en üst seviyede bilgi edinmeleri sağlanır. Enstitülerin elinde bulunan gen havuzları yaklaşık 19 kat artırılarak; 8 sebze türüne ait 15 bin örnek, 5 araştırma enstitüsünde muhafaza altına alınır ve ıslahçıların kullanımına sunulur. Özel sektör firmaları tarafından; hıyar, kavun, biber ve patlıcanda kısa zamanda ilk hibritler elde edilerek kayıt  atına alınır.

Bu proje özel sektör için tam bir başarı öyküsü olmuştur. Kısa süre içerisinde Hibrit Tohum üretimde hedeflerin önüne geçilmiş ve özellikle sebze üretiminde yabancı tohum üreticileri tam bir baskı altına alınmış ve yerli sebze tohumunun büyük bir bölümü yerli üreticiler tarafından üretilir hale gelmiştir.

Başarılı ve iyi uygulanabilir  bir proje ile Türkiye, hem çok doğru bir kamu-özel sektör işbirliği oluşturabilmiş, hem de sebzelik tohum üretiminde dünya için önemli bir üretim üssü haline gelmiştir.

“İyi uygulanabilen bir proje ile Türkiye sebzelik tohum üretim üssü olmayı başardı” üzerine 3 yorum

  1. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
    Ülkemizin dışa bağımlılığını önleyecek bu çalışmaların her alanda yapılmasını dilerim.

    Yanıtla
  2. Nihayet yazardan iyiye doğru giden bir konunun (sebzelik tohumda yerli üretim) tarihsel gelişimi ile ülke tarımına kazanımını okuyabildik. Ülke yararına yapılmış güzel projelerin vurgulanması da önemli; bu yazı, okuyucunun yazılardaki eleştiri boyutunun çokluğu ile sarsılan ruhsal dünyası için bir ilaç gibi.

    Yanıtla
  3. Bu projenin Bakanlıkta Genel Koordinatörlüğünü yaptım. Sonuçları itibariyle tam bir başarı öyküsü. Son yirmi yılda dünyanın 100 den fazla ülkesine hibrit sebze tohumu ihraç eder hale geldik.

    Yanıtla

Yorum yapın

2 + 8 =