Keçiboynuzu bizi mahçup etti

Bilinen bir gerçek var ki; keçiboynuzu dünyanın bilinen en eski ağaçlarından birisidir. Ana vatanının Doğu Akdeniz olduğu bilinmekle birlikte; Akdeniz iklimine benzer özellik gösteren, Güney Afrika ve Orta Amerika’nın belirli bölgelerinde ve Şili’de dahi bulunduğu bilinmektedir.

Dünyanın en büyük üreticileri İspanya, İtalya, Fas, Portekiz, Yunanistan ve Türkiye’dir. Çekirdeğinden, dış kabuğuna, meyvesinden, ununa kadar değerlendirilen bu ürün için bilinmeyen tek şey ise; Türkiye’nin keçiboynuzu üretiminde neden İspanya, İtalya, Portekiz, Fas ve Yunanistan’ın bile gerisinde kaldığıdır?

Aslında mevcut tarım ve ormancılık politikalar değerlendirildiğinde “geride kalmak” sözcüğü hafif kalmaktadır. Mevcut politikalar ile keçiboynuzu ağacının varlığının yok olması gerekirken, şu anda varlığını sürdürüyor olmasının tek sebebi keçilerdir.

Keçiler çok önemli canlılardır. Florada var olan keçiboynuzu meyvelerini yerler. Keçiboynuzu çekirdeğinin dış kabuğunda bulunan sert ve geçirimsiz tabaka onların mide bağırsaklarında kimyasal tepkimeye uğrar. Onların dışkıları ile birlikte doğaya bırakıldığında, hem kimyasal tepkimeye uğramış, hem de gübre ile birleşmiş çekirdekler doğada farklı bir hızla büyürler. Ülkemizdeki mevcut keçiboynuzu varlığı işte bu keçilerin üstün çabalarından kaynaklanır. Bu çabanın bilimdeki adı “doğal seleksiyon”dur.

Daha önceki yazımızda da belirtmiştik. Dünyanın en büyük keçiboynuzu üreticisi İspanya, Türkiye’den götürdüğü keçiboynuzu varlıkları ile ülkesinde ormanlar yetiştirmiş; iç savaş ve yokluk yıllarında üstün besleme gücü olan bu meyve ile açlık ve yoksullukla mücadele etmesini bilmiştir. Oysa biz mevcut varlığımızı geliştirmek için en küçük bir çaba göstermediğimiz gibi, muhafaza etmek için dahi çaba göstermemişiz. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, bu konu bir başka yazının konusudur.

Umut veren bir şey var ki; keçiboynuzu ve bu konudaki önceki yazılarımızla ilgili çok sayıda telefon ve mesajlar aldık. Bilgi edinme isteği o  kadar yoğundu ki, bunların bir çoğuna cevap veremedik. Konu teknikti; onun için uzman birisi ile görüşmek ve doğru bilgileri aktarmak istedik.

Yük.Ziraat Mühendisi Osman KAVAK, ERDEMLİ Alata Tarım Araştırma Kuruluşu’nun keçiboynuzu konusundaki en önemli uzmanlarından birisi. İşte anlattıkları…

“Keçiboynuzundan bahsederken mahcubiyet duygusu hissediyorum. Keçiboynuzu bu topraklarda doğmuş ve tarih kadar eski bir bitki; ama biz bu bitki ile ilgili tür çalışması yapamadık, ıslah girişiminde bulunamadık. Tespit ettiğimiz türleri ise tescil ettiremedik. Biz kusurluyuz ama, bizi keçiboynuzu konusunda araştırmaya zorlayamayan başka faktörler de var. Keçiboynuzunun piyasada gerçek değerini bulmaması, üreticinin bu konuda bizi zorlamaması bunun en önemli  sebeplerinden birisidir. Sorunlar birleşti ve geldiğimiz sonuç maalesef bu..”

Birkaç yıldır keçiboynuzu fiyatlarının yüksek seyretmesi, fidana olan talebin büyük bir hızla artması ve keçiboynuzu yetiştiriciliği konusunda bilgi taleplerinin oluşması, bizi bu konuda yeni araştırmalar yapmaya yöneltti.

Bu yıl içerisinde Adana, Osmaniye, Hatay ve Mersin’de 200 tür tespit ettik. Bu türlerin DNA kodları ve akrabalık ilişkileri değerlendirildikten sonra bu türlerin sayısını 102’ye düşürdük. Şu anda Alata’da 110 türün dikimini yaptık, deneme parsellerini oluşturduk ve büyümesini takip ediyoruz.

Tespit ettiğimiz ağaçların önemli bir bölümü köylüler tarafından aşılama yöntemi ile kültüre alınmış türlerdir. Bu türlerin içerisinde 29-30 cm uzunluğunda çekirdek oranı yüksek türler tespit ettik ve tescili talep edilecek türler arasına aldık. Arazide gördüğümüz türleri Kıbrıs ve Silifke-Aydıncık çeşitleri olarak iki ayrı gruba ayırdık. Alata olarak her iki grubun da fidan dikimleri yaptık ve gelişmeleri takip etmeye başladık. Elde edilecek sonuca göre, sanayilik ve sofralık türler tespit edilecek, ıslah çalışması yapılacak ve belirli türler tespit edilerek tescili yapılacaktır. Bunlar Kunduror, Kumboda, Dillirge ve Silifke-Aydıncık türleri olarak isimlendirilecek ve tescil edilecektir.

Bu yıl Orman fidanlıklarında yetiştirilen fidanlar, mevcut taleplerin çok az bir kısmını karşılayabildi. Bizim üreticilere önerimiz çekirdek bulabildikleri taktirde çekirdekten fidan yetiştirmeleridir. Keçiboynuzu çekirdekleri sert ve geçirimsizdir. Bu nedenle, keçiboynuzu çekirdekleri 1 saat kadar 45-50 derece sıcak suda bekletildikten sonra, bir gün de oda sıcaklığında suda bekletilmelidir. Bu, çekirdeklerin kimyasal tepkimeye girmesine ve çimlenmeye hazır hale gelmesine sebep olacaktır. Islatma işleminin tamamlanmasından sonra çekirdekler tüplere yerleştirilmelidir. Çekirdeklerin çimlenmesi bir hafta ile bir ay arasında değişmektedir. Kazık köklerin toprağa geçmesinin önlenmesi açısından bir yaşındaki fidanların toprağa indirilmesi ve her fidanın iki yaşından sonra uygun türlerle  aşılanması önemlidir.

Köylüler tarafından önerilen diğer bir yöntem ise; korunaklı bahçelerde açılacak çukurlara, bir miktar iri talaş ve keçi gübresi koyup içine suda bekletilmiş bir kaç tohum konulması halinde, bu tohumların hızlı bir şekilde çimleneceği ve fidana dönüşeceğidir.

Yaptığımız araştırmalara göre, deniz seviyesi ve düşük rakımlarda sofralık türlerin beklenen gelişmeyi gösteremediği ve arı istilası ve aşırı nemden olumsuz etkilendiği gözlenmiştir. Bu nedenle, bu rakım aralığında sanayilik türlerin dikilmesi tercih edilmelidir.

Geçtiğimiz yıllarda üretim modeline uygun olarak sanayilik türler talep görürken, son yıllarda sofralık türlere doğru bir talep eğilimi gözlenmektedir. Bu nedenle, 200 mt. ve üstü rakımlarda sofralık türler tercih edilmelidir.

Keçiboynuzu ağacı çok güçlü ve dayanıklı bir ağaç olmakla birlikte, kapama bahçe tesisi halinde, budama, ilaçlama ve gübreleme yapılması gerekir.

Aşırı bir budamaya ihtiyacı bulunmamakla birlikte, dip sürgünlerinin alınması, ağaca form verilmesi ve birbirinin üstüne binen dalların alınmasında yarar vardır.

Bilinenin aksine, ağaçlarda Akdeniz tipi ağaçlarda görülen her türlü hastalık görülmekle birlikte en önemli hastalıkları harnup güvesi ve saman akarıdır.  Bu nedenle, zamanında bu tür ilaçlama meyve tutumu ve büyümesini olumlu yönde etkileyecektir.

Keçiboynuzu ağacı sonuçta meyve veren bir ağaçtır. Bu nedenle, meyve üretimi sırasında zayi olan azot, fosfor ve potasyumun ağaca bir şekilde ve dıştan müdahale ile verilmesi gereklidir. Yapılacak kimyasal gübreleme ağaç ve meyve için olumlu gelişmelere sebep olacaktır.”.

Görünen o ki; bunca yıllık birikime rağmen keçiboynuzu yetiştiriciliği konusunda üreticiye tavsiye edilecek bir tür hala geliştirilememiştir. Ancak yakın zamanda kaliteli sofralık ve sanayilik tür belirleneceği, tescillerinin yapılacağı ve bu türlerin çiftçinin hizmetine sunulacağı anlaşılıyor.

Keçiboynuzu yetiştiriciliği, keçiboynuzu üretim sürecinin ilk ve ön bölümüdür. Keçiboynuzu dayanıklı ve depolamaya uygun bir üründür. Bu nedenle, keçiboynuzu üreticilerinin güç ve birlik oluşturarak ürünlerini en uygun zamanda ve en uygun fiyata satmaları üretimin en önemli aşamalarından birisidir.

Üretimin son aşaması ise ürünün değerlendirilmesidir. Keçiboynuzu sanayilik ve sofralık olduğuna göre; üreticilerin oluşturacağı birliklerin keçiboynuzu çekirdeğini, kabuğunu ve meyvesini değerlendirileceği tesisleri yapması, ürüne katma değer yaratması ve ürünlerini bu yollar değerlendirmesi üretiminin son aşamasıdır.

 

“Keçiboynuzu bizi mahçup etti” üzerine 2 yorum

  1. Keçiboynuzu konusunu gündeme getiren Erhan Karapınar beye ve bilimsel verilerle tür belirlemesi yanında yetiştiriciliğine ilişkin bilgiler veren Yük. Ziraat Mühendisi Osman Kavak beye teşekkür ediyorum. Gönül istiyorki, üretici de bu tür yazıları okuyarak, bilimin uygulamadaki neferleri olsunlar. Ama şimdi gerçek olan da, satış mağalazalarının raflarında keçi boynuzu özütlerinin bulunması ve sağlık alanında önemli bir katma değerinin bulunmasıdır.

    Yanıtla
  2. Yeni bir keçiboynuzu bahçesi yapmak üzereyim, bilgi/tavsiye verebilecek birine ihtiyacım var, tlf. No ya da mail adresi paylaşabilirseniz sevinirim.
    Osman Kavak Beye de nasıl ulaşabilirim, yazarsanız müteşekkir olurum. Syg.

    Yanıtla

Yorum yapın

84 + = 88