Keçiboynuzu Tüccarı Kartel Oluşturmuş

Nedense hep öyle bilinir.

Yemesi zahmetli ama, ağızda bıraktığı tat bir o kadar az anlamında kullanılan, “bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek” sözcüğü hep bu nedenle söylenmiş. Onun için hiç ilgi görmemiş, hiç fidan yetiştirilmemiş, fidanlar toprakla buluşturulmamış. Keçiler meyvesini yemese, çekirdekleri bağırsaklarında kimyasal çözülmeye uğramasa, toprakta filiz vermese belki kendiliğinden de yetişmeyecekti.

Hiçbir bilimsel araştırmaya konu olmamış, yetiştirme teknikleri ve meyvesinin ne işe yaradığı ile ilgili kapsamlı bir çalışma ortaya konulmamış, çeşit belirlemesi, ıslah çalışması yapılmamış. Tescil edilmiş tek bir türü dahi bulunmamaktadır.

İnternet dünyasında yaptığımız araştırmada o bildik “karat, dirhem, çekirdek” hikayeleri dışında bir hikayesi yok. Orman Bakanlığınca yayımlanan kuru, yavan, özensiz slayt çalışmalar dışında hiçbir bilgi kırıntısı yer almıyor. Araştırmayı derinleştirdikçe, Orman Bakanı Osman Pepe zamanında yürütülen bir “Keçiboynuzu Eylem Planı” varlığından haberdar oluyorsunuz ama bir nihai plan, bir proje özeti, varılan etkili bir sonucun olmadığı anlaşılıyor. Görünen o ki, Keçiboynuzu Eylem Planı, eyleme dahi kalkışılamadan bir kuru plan dosyası olarak Bakanlığın tozlu raflarında kalmış.

Keçiboynuzunun toprak seçiciliği yokmuş. Suya olan ihtiyacı azmış. Bin metreye kadar olan her ortamda yetişiyormuş. Erozyonu engelliyormuş. Yangına dayanıklı ormanlar oluşturulabilirmiş. Tozundan kahve, meyvesinden pekmez oluyormuş. Pek de yararlıymış. Geçtik bunlarıda, bu konu ile ilgili eylem planı yürütmesi gerekenler, ödenek kullananlar, bu amaçla kurulmuş laboratuvarı yönetenler, bakanlık yetkilileri keçiboynuzunun en değerli bileşeni olan çekirdeğinin ne işe yaradığını dahi bilmiyorlar.

Yetiştirenler, ormandan keçiboynuzu toplayanlar, plan yürütücüleri, uygulayıcılar çekirdeğin ne işi yaradığını bilmiyorlar ama Tüccar biliyor. İşleme tesisi kuranlar biliyor. Tübitak destek projelerinden, kırsal kalkınmadan, kobi finansal destek programlarından yararlanmışlar ve tesislerini bile kurmuşlar. Keçiboynuzunun tohumu(çekirdeğini) kabuğundan ayırıyor ve beyaz un haline getirip, gıda sanayinde kullanıyorlar. Keçiboynuzu çekirdeğinin öğütülmesi ile oluşan un, jel oluşturuyor, gıda maddesine kıvam veriyor, kütle oluşturuyor. Onun için gıda sektörünün, özellikle sanayi tipi dondurma sektörünün olmazsa olmazı haline gelmiş.

Gıdadaki yoğun kullanım talebi artınca, birkaç yıldır keçiboynuzu para etmeye başlamış. Fidancılık gelişmiş, ağaçlar dikilmiş, kapama bahçeler oluşturulmuş. Yetiştirici keçiboynuzunun suya, ilaca ve gübreye olan ihtiyacının azlığı nedeniyle daha bir ilgi gösterir olmuş.   

Bu yılın hasat mevsimi gelmiş. Hasatlar yapılmış, hasat işçilikleri ödenmiş, toplanan keçiboyunuzu depolara konulmuş. Yetiştirici, toplayıcı bekliyor ki, alıcı gelsin, pazarlıklar yapılsın, ürünlerini satsın.

Bir de ne görelim.!

Bir araya gelen üç beş tüccar adeta bir kartel oluşturmuş. Bir eda, bir naz. Fiyatı Eylül’ün başında açıklayacaklarmış. Hükümetin Ekonomi Politikalarındaki gelişmeler gözlemleniyormuş. Belirsizlik nedeniyle fiyat açıklaması Ekim başına kalmış. Zannedersiniz ki, tüccar değiller, devletin alımlardan sorumlu Keçiboynuzu Mahsuller Ofisinin yöneticileri.  

Sonra anlaşılır ki, Ticaret Bakanlığı İthalat Rejimi ile sanayicimizin girdi maliyetlerini azaltmak, rekabet gücünü desteklemek, nihai ürün fiyatlarını düşürmek, sanayide kullanılmamak ve tohum amacıyla değerlendirilmek üzere, kabukları soyulmamış, ezilmemiş ve öğütülmemiş harnup çekirdeği ithaline izin verilmiş. Gümrük vergileri ise yüzde 1’e çekilmiş. Hiç gecikme olmaz. 25’er tonluk partiler halinde ithalat başlar. Bitki karantinasından geçirilir ama bu çekirdeklerin kaç tanesinin fidana dönüştüğünün kimse takipçisi olmaz. İthali yapılan keçiboynuzu çekirdeklerinin akıbetini araştırmak da kimsenin aklına gelmez.  

Sanayicinin girdi maliyetini azaltmak, rekabet gücünü desteklemek ve nihai ürün fiyatını düşürmek, çiftçinin üretim yeteneklerini artırmaktan daha önemlidir. Dolaylı bir yolla da olsa, sanayici desteklenmiş, maliyetleri düşürülmüş, hem de tarım ürünlerindeki fiyat artıştan kaynaklanan enflasyonist baskı önlenmiştir. Sessiz çoğunluk çiftçi ise önemli değildir. Onlar nasıl olsa bir yolunu bulur, keçiboynuzu ağaçlarını söker, bir başka üründen elde edeceği kazancın hayali ile yaşamını sürdürür.

Sanayiciyi böylesine havalara sokan, çiftçiye tepeden bakmasını sağlayan tavır, Ticaret Bakanlığının ithalat rejim uygulamasıdır. İç piyasa üretici kahrı ve ürün tedarik çilesi çekmeden, meyveyi parçalayarak çekirdek ayrıştırması yapmadan, ithalat yolu ile kolayca keçiboynuzu çekirdeği ithalatı yapabilecek, kazancına kazanç katabilecektir.

Üretici çiftçinin umudu ise bir başka bahara kalmıştır.

“Keçiboynuzu Tüccarı Kartel Oluşturmuş” üzerine 2 yorum

  1. Bu ülke akdeniz kıyı şeridi hatay, samandağ başlar antalya kaş ilçesine kadar kıyı şeridi 450 rakıma kadar keçiboynuzunun ana vatanıdır. Maaaaaaaaaaaaalesef toplam üretim 17.000ton. Becerikli ve şerefli olan namuslu yetkili ve etkili uzmaaaaaaanlaaaaaar keçiboynuzu çekirdeği ithalinden, gümrük vergisi sıfırdır vergi alamazlar zira bu işi o kadar iyi bilmezler ki stratejik ürün olduğunu bile anlatamazlar. Her yıl milyonlarca dolarlık çekirdek ithal edilir. Bu konuda idare mahkemesinde dava açtım kaybedildi, haaa az daha ahmak ve aptal olduğum tescil edilecek diye varsaydım ve çok ödüm koptu. Keçiboynuzu meyvesinin bir bütün olarak ithaltında gümrük vergisi %19 civarında, bu ne çelişki anlamaya doyamadım. A.N. itibariyle durumun mizahi yönü var ancak ülke aleyhine olan bu durumu bilip de alkışlayanlarıda tanıyorum, gün gelecek ya adli ya ilahi yargılanacaklar. Bu da benim tesellim, ne yapayım güçlünün sözünün geçtiği yerde hak terazisizdir.

    Yanıtla
  2. Ülkemizde tarımının durumunu önemli bazı iktisadî veriler ışığında değerlendirmekte fayda var:
    1. Devletin en ciddi malî sorunu, kronikleşmiş bütçe açığıdır. Maliye Bakanlığı 2022 yılı toplam bütçe açığımızı 139,1 milyar lira olarak açıklamış. Merkezi yönetimin yarı yıl Ocak-Temmuz 2023 bütçe açığı ise 435 milyar liradır.
    2. Yine 2022 yılında toplam ihracatımız 254 milyar, ithalatımız 364 milyar dolar ve dış ticaret açığımız 110 milyar dolardır. Tarım ürünleri ihracatımız ise tüm zamanların rekorunu kırmasına rağmen toplam ihracatın yaklaşık yüzde 14’ü ve 34 milyar dolar (885 milyar lira) civarındadır.
    3. Nüfusu bizim nüfusumuzun dörtte birinden az (18 milyon), yüzölçümü ise yirmide birine yakın(41.865 km2) olan Hollanda, 2022 yılında, sadece tarım ürünleri ihracatından Türkiye toplam ihracatının neredeyse yarısına yakın değerde 122 milyar dolar gelir elde etmiştir. Hatta, hiç üretmediği avokadoyu başka ülkelerden alıp satarak, avokado ihracatında Meksika’nın ardından dünya ikincisidir.

    Bu veriler, tarımda stratejik planlamanın ve destekleme sisteminin önemini göstermektedir. Her mevsimin yaşandığı, her türlü bitkisel ürünün yetiştirilebildiği ülkemizin Hollanda gibi yüksek tarımsal ihracat geliri elde etmesi ve dış ticaret açığını kapatarak, fazlaya geçmesi kolaylıkla mümkündür.
    Ancak, kırk yılı aşkın süredir hükümetlerimiz dış ticaret açığını düşük katma değerli sanayi ürünleri ihracatı ve turizm geliriyle kapatmayı hedeflediler. Tarım sektöründeki büyük gücümüz ise göz ardı ediliyor ve yanlış kararlarla hem çiftçi mağdur oluyor ve geleceğini göremiyor hem de dış ticarette bir türlü artıya geçemiyoruz.
    Keçi boynuzuyla ilgili Ticaret Bakanlığı’nın son kararı da bu gidişatın en güncel bir örneğidir.

    Sayın Karapınar bir çok yazısında tarımdaki soırunlarımızı ve neler yapılması gerektiğini her yönüyle dile getirdi. Merak ediyorum; Tarım teşkilatımız onun bu gayretinin farkında mı? Kendisini çağırıp “Hele bize etraflıca anlat derdini ve önerilerini…” dedi mi?

    Yanıtla

Yorum yapın

− 1 = 4