Kekiği Biyokaçakçılara Kaptırdık

Kekiğin bilinen tarihi binlerce yıla dayanıyor. Antikçağ ve sonrasında hep asaletin, cesaretin, ihtişamın simgesi olmuş, sıhhat, güç ve cesaret vereceği düşünülmüş. Savaşa gidecek asker kekikli sularda yıkanmış. Tütsüsü yakılınca, bulunduğu ortama huzur getirdiğine inanılmış. Mikrop öldürücü özelliği nedeniyle mumya yapımında kullanılmış. Ağız ve cilt yaraları tedavi edilmiş. Ama en önemli özelliği yemeklerde ortaya çıkmış. Ete müthiş lezzet vermiş. Eşsiz tatlarda salataları yapılmış, peynirlere katılmış. Dokunduğu yerde bambaşka lezzetler ortaya çıkmış.

Bilinen bir şey var ki, ülkemiz bitki genetik çeşitliliği bakımından olağanüstü bir konumdadır. Üç önemli florastik bölgenin kesişme noktasında olması ve bölgenin topoğrafik, morfolojik ve iklimsel özellikleri, çok farklı habitatlara ve buna bağlı olarak muazzam bir bitki zenginliğine neden olmuş. Çok sayıdaki zengin bitki çeşitliliği arasında kekik her zaman en üst sıralarda yerini almış.

Kekik, Lamiaceae-Ballıbabagiller familyasına ait bir türdür. Dünyanın pek çok bölgesinde doğal ortamlarda yetişmekle birlikte en büyük çeşitlilik ve tür zenginliği ülkemizde bulunmaktadır. Türkiye kekik için tartışmasız en önemli gen merkezidir. Suriye kekiği, dağ kekiği, israil kekiği, İzmir kekiği, bilyeli kekik, Türk kekiği, istanbul kekiği, kılıç kekik, zahter kekik gibi birbirinden hemen ayırt edilebilen türler ülkenin her yerinde yetişir. Bu türlerin pek çoğu hem kaliteli, hem de uçucu yağ verimi açısından oldukça zengindir.

Tarımı yapılan türlere ait genetik kaynakların korunması, bitkisel üretimimizin sürdürülebilirliği bakımından son derece önemlidir. Bitkinin genetik kaynaklarının tespit edilmesi, muhafaza yöntemlerinin geliştirilmesi, Gen Bankaları ve Tohum Gen Bankalarının kurulması gereklidir. İstesek de, istemesek de,  ülkemizin dünyanın en önemli gen havuzunun kesişme noktasında olması ve muazzam çeşitlilik gibi zenginlikler, ülkemize ve bize doğa adına önemli sorumluluklar yüklemiştir. Ülkemizde bulunan bitkisel çeşitliliğin muhafaza altına alınması, doğal ortamında mevcut koşullara adaptasyonunun devamı için çalışmalar, çalışmaların in-sute muhafaza programları ile kayıt altına alınması, moleküler ve morfolojik karekterizasyonu, üretimin yenilenmesi, araştırma kurumlarının kullanımına sunulması bu sorumlulukların sadece bazılarıdır.

Aslında Türkiye bu konuda geç kalmamış. Dünyada bile genetik kaynakların yeni yeni tartışılmaya, değerlendirmeye başlanıldığı, bitkisel varlığın koruma altına alınması gerekliliğinin dillendirildiği dönemlerde, bin bir dertle boğuşan Cumhuriyet bu alanı da boş bırakmamış,  1920’li yıllarda genetik kaynakların toplanması ve korunması çalışmalarını başlatmış.

Cumhuriyetin ilk aydınlarından, bilim insanı Dr.Mirza Gökgöl Türkiye’nin her yerinden topladığı binlerce buğday örneğini karakterize ederek 18.000’in üzerinde farklı tip ve bunların arasında da 256 adet yeni buğday varyetesi belirlemiş, Türkiye’yi buğdayda dünyanın en önemli gen merkezi haline getirmiş ve Türk tarım tarihine silinmez imzalar atmış. 1964 yılında Bitki Araştırma ve İntrodüksiyon Merkezi kurulmuş. 1974 yılında uluslararası standartlara uygun ilk tohum gen bankası Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Bünyesinde kurulmuş. Sonra diğer gen bankaları birbirini takip etmiş, pek çok genetik bitki türü koruma altına alınmış..

Bitkisel zenginliğin en önemlileri arasında bulunan kekiğin floradaki türlerinin belirlenmesi ve geliştirilmesi için programlar uygulanması, verimliliğini artırmak için ıslah yöntemlerine tabi tutulması ve koruma altına alınması bir süre sonra Türkiye’yi dünyanın en önemli kekik üreticisi haline getirir. Özellikle Denizli yöresinde kekiğin ıslah edilmiş türleriyle tarımsal üretim modeline geçilmesi ile birlikte kekik de üretim ve kalite artar. Bu durum, ülkemiz üreticisi için milyonlarca dolarlık bir gelir kapısının aralanmasına sebep olur.

Tüm bunlar olurken, genetik varlıkları yeni bir tehlike bekliyor ve fark edilmese de bu konuda her geçen gün etkisini artıran ve gitgide büyüyen sorunlar yaratıyordu. Bu tehlike Biyokaçakçılık yada Biyokorsanlık denilen yeni bir suç türüydü.  

Aslında ülkemizdeki zengin endemik çeşitliliğin, bitki ve tohum zenginliğinin, hatta hayvan varlığının bir cazibe alanı oluşturduğu, bu alanın çok sayıda saldırılara maruz kaldığı ve yetkililerden izin almadan çeşitli bitki, hayvan doku, örnek ve organlarının izinsiz götürüldüğü biliniyordu.

Yetkili makamların biyokaçakçılık veya Biyokorsanlık eyleminin yarattığı tehlikeyi fark edememesi, öngörüsüzlük ve vurdumduymazlık gibi nedenlerle, bu konu da  gerekli yasal düzenlemeler yapılamadığından, tedbirler alınamadığından, saldırılar etkisini her geçen gün artırır, pek çok endemik tür ve canlı varlık yurt dışına kaçırılır, zenginliklerimiz tek tek elimizden uçup gider.

Biyokaçakçılık yöntemi ile ülkemize ait pek çok genetik varlık yurt dışına kaçırılmış ama en büyük zarar kekik’e ve kekik üreticisine verilmiştir.

1976 yılında Mao’nun ölümünden sonra Deng Siaoping’in başlattığı reformlarla ülke ekonomisi yeniden şekillenmeye başlamıştır.1,4 milyar kişiye aşan nüfusunu doyurabilmek ve gıda sıkıntısını ortadan kaldırabilmek için Çin’in tarıma ilgi duymaması düşünülemezdi. Bu amaçla Türkiye ile tarımsal alanda pek çok konuda işbirliği yapmakla birlikte uçucu yağ sektörüne daha fazla ilgi gösterdikleri hemen anlaşılıyordu. İşbirliği sonuç verir ve kısa sürede Türkiye’den Çin’e pek çok uçucu yağ içeren bitki ithalatı gerçekleşir. Binlerce tonluk uçucu yağ içeren bitkileri taşıyan gemiler İzmir’den yola çıkar ve Çin limanlarına ulaşır.

Bir süre sonra Çin’in Türkiye’den kekik almak bir yana, dünya pazarı için önemli bir kekik üreticisi olarak yerini aldığı fark edilir. Üretim maliyetlerini düşük tutmadaki becerileri ve üretim alanındaki başarıları, Çinli’leri bizler için uçucu yağ pazarının karşı konulamaz bir rakibi haline getirir. Çok güçlü olduğumuz pazarlar bile elimizden kayar.

Sonradan anlaşılır ki, İzmir’den Çin’e yüklenen gemilerin yükü aslında kekik değil, kekik tohumudur. Çin’in kekik adı altında ithal ettiği ve bizimde kekik adı altında ihraç ettiğimiz “kekik tohumu” bir süre sonra Çin’de büyük bir üretim sektörüne dönüşür. Kekik yağ ve baharat pazarlarımızı bir bir ele geçirirler ve o anlı şanlı kekik’deki dünya birinciliği unvanımız elimizden uçup gider.

Son günlerde tüm dünya gıda güvenliğini konuşurken ve gıda’nın bundan sonraki dönemler için bir zenginleşme aracı olacağı ifade edilirken, elimizdeki zenginliği böylesine hoyratça ve bilinçsizce tüketmenin, kaybetmenin acısını galiba gelecek kuşaklarımız çekecek. 

“Kekiği Biyokaçakçılara Kaptırdık” üzerine bir yorum

  1. Biz ne yapıyoruz?
    Tarım Bakanlığı istatistiklerine göre:
    2002 yılında 55 milyon dolar olan tarımsal tohum ithalatımız,, 2021 yılında 228 milyon dolara yükselmiş.
    Türkiye için rakamsal artış pek önemli gözükmeyebilir. Ancak, kolaycı ve umursamaz yaklaşımın ne türlü olumsaz sonuçlara yol açtığını Erhan bey bu yazısında ortaya koymuş.
    Ellerine, emeğine sağlık.

    Yanıtla

Yorum yapın

54 − = 53