Kırsalın Olmayan Güvenliği ve  Üretilen Soyut Tehditler.

Ekmişsin, dikmişsin.  Borçlanarak gübresini, ilacını atmışsın. Soğukta ayaz yemesin, sıcakta kavrulmasın diye gece gündüz beklemişsin.  Ürünler büyüdükçe sevincin bir kat daha artmış, hayaller kurmuşsun. Ürün hasat’a gelince satacak, para kazanacak, önce borçları ödeyecek, kalanıyla da kızı evlendirecek, oğlana iş kuracaksın. Hanıma her sene verip te bir türlü yerine  getiremediğin sözleri yerine getireceksin. Amma velakin hayaller bol, gerçekler farklıdır.

Bir sabah kalkarsın ki, birisi sana ait ürünü cukka etmiş.  Hiç gözünün yaşına bakmadan toplamış götürmüş. Öylece kalırsın. Tekrar tekrar bakarsın. “yaşadıklarım gerçek mi, inşallah göz yanılmasıdır”  dersin. Yahu ben bunu gece gündüz uyumadan, borçla yaptım. Vicdanı olan bunu yapamaz. Ben bu borcu nasıl ödeyeceğim, borcu ödeyemezsen tekrar nasıl tohum, ilaç gübre alırım diye feryat, figan edersin. Sadece ürününü değil, emeğini, hayallerini, umudunu, geleceğini de çalmıştır. Bir çok kez eşine söz verip de alamadıklarını bu yılda alamayacağını, çocukların ile ilgili vaatlerini yerine getiremeyeceğini anlarsın.   

Onun umurunda bile değildir. Bazen halde, bazen pazarda, bazen de arabaların üstünde senin malını kendi malı gibi satar. Hiç emek vermediği ürünün parasını cebine koyar. Kimse de sormaz onlara. Nereden aldın bu ürünü? Nasıl getirdin buralara? Hangi sistemden geçtin? Nasıl kayıt altına aldın? Bu kadar nasıl rahat satıyorsun diye..

Sonra düşünürsün. Türkiye’de neler çalınıyor da, güzel bir ambalajla sunulunca suç bile sayılmıyor. Dünyaları çalanlara bile kimse bir şey yapmadı. Senin malını çalanlara mı yapacaklar dersin.

Sonra bir umut, polise, jandarmaya gidersin. Nasıl bulacağım ürününü kardeşim. Senin bahçeni korumak bizim görevimiz değil ki, her bahçeye adam mı koyacağız. Tutsaydın bekçini derler. Öylece kalırsın.

Sonra umutsuzca Ziraat Odasına gidersin. Ne yapmamız gerekiyor?  Hırsızlar dadandı, ürünümüze, traktörümüzü, aparatlarımıza, hatta damlamalarımıza sahip çıkamıyoruz, bugün ürünümüz, yarın traktörümüz, malımız-mülkümüz dersin.  Üzgün bir ses tonuyla sana “geçmiş olsun, biz bir şeyler yapmaya çalışacağız ” derler.

Biraz sonra telefonunuza bir mesaj gelir..

Dikkat!!!

Meyve bahçeleri olan çiftçilerimizin meyve hırsızlığı olaylarına karşı bahçelerinde bekçi bulundurmaları önemle duyurulur.

Ziraat Odası Başkanı

Sonra şaşırırsın!  Kentte yaşayanlar kendi güvenliklerini kendileri mi sağlıyor? Kendi can ve mal güvenliği için bekçi mi tutuyor? Onların ki vergi de bizim ki değil mi? Bekçi tutarsam tuttuğum bekçi gece vakti 3-5 kişilik hırsız gurubu ile baş edebilecek mi? Eline silah verebilecek miyim? Silah verirsem, yaralar ya da öldürürse benim sorumluluğum olur mu? Sorular… Sorular.. Uzar gider.

Aslında bilirsin ki şehir öncelikli güvenlik devleti, neo-liberal sistemin ürettiği kent tipi, site tarzı yaşam biçimine, plaza modeline, ulaşım sistemine gözetleme mekanizmalarını, güvenlik turnikelerini, koruyucu aparatlarını eklemiş, güvenlik için yasal alt yapısını oluşturmuş, gece ve gündüz hizmet verebilecek, güvenlik altyapısı kurmuş ama kırsal da bunlar unutulmuş.

İşte o güvenlik devleti, kentlerde koruyucu, önleyici ve hızla müdahale edici tedbirler alırken, kırsalda olay olduktan sonra müdahale edebilecek Jandarma ile hiçbir zaman işlemeyen, hukuki alt yapısı bile oluşturulamamış köy bekçiliği ve köy koruculuğundan başka bir sistem kuramamış, gerekli yasal alt yapıyı düzenlemeyerek örtülü, gizli bir hukuki boşluk yaratılmış.

Tüm bunlar yetmemiş, tarımsal üretim alanların tam da içine, cezaevleri, organize sanayi bölgeleri, enerji tesisleri gibi yabancı unsurlar sokulmuş, güvenlik zafiyeti doğuracak yapılanmalar oluşturulmuş. Tıpkı kentlerde gecekonduların gelişmesi gibi, kırsalda da birkaç işçi çadırı ile başlayıp, aniden köylere dönüşen yapılaşmalara göz yumulmuş.  

Her geçen gün artan güvenlik zafiyeti kırsalın sakinlerine yeni yük getirmiş. Şimdilerde güvenliği artırmak için arazilerinin çevresine binlerce metre çit telleri çekmekle, sistemi jilet tellerle güçlendirmekle, kameralı, mobese’li güvenlik sistemleri kurmakla meşguller. Traktörünü, tarımsal aparatlarını, ekipmanlarını, kilit altında tutabilecekleri kapalı alanlar oluşturabilmek için uğraşıyorlar.

Aslında bildikleri bir şey var ki, güvenliğin sadece can ve mal varlığını korumak olmaktan çıktığının da farkındalar. Yeni dünya sisteminin yarattığı sosyo-kültürel projelerin güvenliği bambaşka ve çok boyutlu bir yaşam algısına dönüştürdüğünü görüyorlar. Ufukta, hiç karşılaşmadıkları, hiç görmedikleri, fiziksel tehditlerden daha büyük tehditlerin kendilerini beklediğini hissediyorlar. Bundan sonra kırsalın yaşamında sadece fiziksel saldırılar olmayacak, hiç bilmediğimiz, hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz varlıklar bile tehlike oluşturabilecek, onlar içinde olağanüstü güvenlik önlemleri almak zorunda kalmaları gerekecektir.

İşte bu nedenle, kırsalda yaratılan gizli, örtülü hukuki boşluğun hızla giderilmesi ve görünen ve görünmeyen tehditlere karşı yasal düzenlemelerin yapılması zorunluk haline gelmiştir.

“Kırsalın Olmayan Güvenliği ve  Üretilen Soyut Tehditler.” üzerine 2 yorum

  1. Çok önemli bir konuyu etraflıca dikkate getirdiği için Erhan beyi kutluyorum. Ellerine sağlık.
    Güvenlik yokluğu veya eksikliği, ilgili makamların bu konudaki duyarsızlığı ve imar tercihlerindeki hatalar, zarara uğrayan çiftçileri giderek tarım yaptıkları işlerden uzaklaştıran ve bunun sonucunda ülkemiz tarımının gerilemesine yol açacak tehlikeli bir aşamaya gelmiştir.

    Yanıtla
  2. Tebrikler Erhan bey. Konu önemli ve yasal boşluklar çok fazla. Çalınmanın yani sıra kişisel garezler,yakma,kurutma ve milli servete zarar söz konusu. Kırsal sahipsiz. Girişimler hayal kırıklıkları ile sonuçlanıyor. Nerden baksan hep sıkıntı.

    Yanıtla

Yorum yapın

− 8 = 2