Köylerimizin otoriter muhtarları

Köyün aslında bir çok tarifi vardır. Ama en basit tarifle köy;

Basit hayatların ama büyük umutların olduğu yerlerdir. Tüm eksikliklerine, tüm zorluklarına, tüm ihmal edilmişliklere rağmen, kabullenip alışılan hayattır. Temiz insanların, temiz yaşamların, temiz suların, temiz yüreklerin yaşam bulduğu son kalelerdir. Sakinliktir, huzurdur, sabırdır, itaattir. Bıkmadan, usanmadan üretmektir. Terk edilse bile, hep güzellikleri ile hatırladığımız hayallerimizdir. Kısaca önemli ama hüzünlü yerlerdir köyler.

Önemlidir; çünkü Anadolu köylüdür. Hüzünlüdür; çünkü hep sömürülmüş, hep ezilmiştir. Asker isteyene asker, vergi isteyene erzak damındaki son buğdayını vermiştir. Hem de hiç karşılık beklemeden, hiç geri istemeden…

Aslında cumhuriyet; köylünün makus talihini yenmek ve kalkınmayı köyden başlatmak istemiştir. Köy Enstitüleri onun için kurulmuştur. O eşsiz devlet adamına göre, köylü milletin efendisidir.

Ama sonra garip bir şeyler olmuştur.

Köy, köylülük ve köyün yönetimi ile ilgili temel bir düzenleme amaçlanmış, bu maksatla da 1924 yılında 442 Sayılı Köy Kanunu kabul edilmiştir.

Her kanun gibi, bu kanunun amacı da kamu yararıdır. Köyü yönetmek, köylüyü kalkındırmak hedefleri arasındadır. O tarihlerde köylü olan Anadolu halkını kalkındırmak için mutlak surette yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Fakat ilk bakışta kanunda gariplikler vardır. Yasama organının alışılagelmiş önceki kanun yapma  tekniklerine uygun hazırlanmamış gibidir. Köyle ilgili tanımlamalar, varılmak istenen amaç bile yerli yerine oturmamakta, muğlak ifadeler içermektedir.

Dili de bir gariptir. İlk bakışta, kanunun amacı devletin gücü ile köylünün gücünü birleştirmek ve bu yolla köyün düzenini, dirliğini ve kalkınmasını sağlamak gibi görünüyorsa da; kanun metni incelendiğinde, bazen tebessümle, bazen de hayretle, çoğu zaman da şaşkınlıkla karşıladığınız bolca düzenlemenin yer aldığı görülür.

Sanki kanun metni, bakkal dükkanını kapatınca boş kalmamak için, oturduğu apartmana yönetici seçilen Rüstem Bey’in kendi anlayışına göre koyduğu kuralları içeren emir ve talimatlar dizisi gibidir.

“Bir hayvana götüremeyeceği kadar yük yükletmeyin… Köyde çürümüş ve kokmuş meyve gibi muzır şeyleri köyün dışına götürün ve gömün.” gibi, kanunlarda bulunmaması gereken, “kaba ve baskıcı” emir ve talimatlar yer aldığı gibi; “Bir köyün sınırlarını diğer köyün sınırları ile birleştirmek lazım gelmez…” gibi mahalle jargonu ifadelerde bolca yer almıştır. Köyün ortak ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılması gereken tahsilatlar için dahi “salma salmak” gibi; Vergi Hukuku’nda tanımlanmayan, keyfiyet içeren ibareler, baskıcı sözcükler kullanılmaktan çekinilmemiştir.

Kanundaki asıl ilginç düzenlemeler ise muhtarlarla ilgili olanlardır.

Kanunla köy muhtarlarına hem devletin işlerini görmek, hem de köy işlerini görmek gibi iki ayrı görev verilmiş…

Devlet işlerini gören muhtar, köydeki her olumsuzluğu ihbar edecek, aleyhe olan bir durum varsa muhbirlik edecek, köy ve köylü ile ilgili her durum hakkında devleti haberdar edecek; gerekiyorsa köylü üzerinde baskı kuracaktır. Köye gelip gidenleri, niçin gelip gitmekte olduklarını veyahut ecnebileri görürlerse hemen en yakın karakola haber verme görevi muhtarlarındır. Yine vergi toplamak için gelen tahsildarlara yol göstermek, yardım etmek ve tahsildarların yolsuzluğunu görürlerse hemen hükümete ihbar etme görevi de muhtarlarındır.

Muhtarların köyle ilgili mülki görevleri ise daha da ilginçtir. Köyün işlerini yapmak ve yaptırmak, belli işlerin yapılması için köylüye öğüt vermek, toplanan parayı harcamak için emir vermek…

Bu bakımdan kısaca, elinde cetvel tutan bir ögretmenmişçesine, köylü tarafından seçilen muhtarlara yüklenen misyon; köylüye öğüt vermek ve köylüye gerekirse zorla iş yaptırmak, bazen de emir verdirmektir.

Köy Kanunu, köyün yaşam standardını yükseltecek, yenilikler getirecek, köyün ve köylünün kalkınmasını sağlayacak düzenlemeler içermediği gibi; köyde yapılacak en küçük bir yatırımın harcamasını bile köylüye yüklediği, muhtarları da kendisi için ihbarcı, haber verici olarak kullandığı için kadük kalmış, hiçbir ihtiyaca cevap verememiştir. Ama, bu konuda düzenleme yapmak ve yeni bir kanunu hayata geçirmek de kimsenin aklına gelmemiş… Ta ki, koruculukla ilgili ihtiyaç hasıl olana kadar. Köy Kanunu’nda yapılan tek değişiklik, koruculukla ilgili olandır.

Köy Kanunu; köy yaşamını düzenlemekte, köylünün yaşam standardını yükseltmede hiç bir yarar sağlamamış, ama muhtarlıkla ilgili düzenlemeler zihinlerde derin izler bırakmış, etkileri hiç gitmemiştir.

Muhtarlar uzun yıllar ve halen, Köy Kanunu’nda tanımlandığı gibi davranmayı ısrarla sürdürmüşlerdir. Köy ve köylü ile işbirliği yapmak yerine hep devletle işbirliği yapmayı asli görev saymışlar, hep devletten aldıkları talimatları doğru ya da yanlış köylüye dayatmışlardır. Bu nedenle, köylerde istişare ve birlikte hareket etme kültürü gelişmemiştir. Köyün dokusuna, köyün üretim modeline uygun çalışmalar yürütülmemiştir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, köyün ortak menfaatleri ve ortak projeleri için köylü ile işbirliği yapmak, köyün dinamiklerini harekete geçirmek ya da köy dışına çıkmış eğitimli kesimlerle işbirliği yapmak yolunu tercih etmemişlerdir. Bu yüzden de, hep devlet tarafından hazırlanmış tip-model projelerin uygulanmasının katıksız destekçisi olmuşlardır.

İşte bu nedenle, 6360 sayılı yasa ile bir gecede mahalle yapılırken ve köyleri ortadan kaldırılırken itiraz da etmemişlerdir.

“Köylerimizin otoriter muhtarları” üzerine bir yorum

  1. 1924 den beri 402 sayılı köy kanunu ile yönetilen kırsal kesim ;
    .Tarım ve hayvancılık alanında yeterince geliştirilememiştir.
    .Yeterli gelişme olmayınca köyden kente
    göç hızlanmış , kentlerde sağlıksız yerleşim ,
    işsizlik meydana gelmiştir.
    .Yeni düzenlemelerle köyleri cazip hale getirip
    göçü tersine döndürmek gereklidir.
    .Dünyaca tanınan Rokfor peyniri Alplerde belli alanlarda aynı us üllerle senelerdir üretilmekte ve devletin hertürlü desteğini almakta , kırsal kesimden şehre göç olmamaktadır.
    .Biz Ormancılar Rehabilitasyon adında (enini , boyunu düşünmeden) bir uygu lama yaptık , Toros dağlarında keçi hayvancılığını yok ettik.Tepkiler neticesinde bozuk ve boş orman alanlarını ‘otlatma planı, içine aldık ama iş işten geçmişti.

    Yanıtla

Yorum yapın

35 − = 33