Sorun Çiftçi-Köylü’de Değil Kasabalı dadır..

maxresdefaultGüzelköy’ü anlattık ve köylerin üzerinde siyasetin  dayattığı muhafazakar bir baskı vardır. Gençler bu baskıya dayanamıyor ve özgürlük arayışı nedeniyle şehirlere göçüyor. Gençler için özgürlük şehrin karmaşasından önce gelir. Bu nedenle, gençler tarımdan değil, köydeki muhafazakar dayatmadan kaçıyor demiştik. Çok sayıda kişi aradı ve sıkıntılarını anlattılar. Onlarda şikayetçilermiş bu dayatmadan. Haklıymışız…

Onlar diyor ki; bizim siyaset ve siyasetçi ile muhafazakar anlayışla bir ilgilimiz yok. Bizin bunları düşünecek  vaktimiz de yok. Biz sabah gün doğumu ile başlıyor ve gün batımına kadar tarlalarımızda çalışıyoruz. Ahırımızda ki hayvanımıza yem veriyoruz. Daha da boş kalırsak, dağa çıkıp kuru odun topluyor, evimizde yanan sobaya odun yapıyoruz. Hanımlarımız kirmen çeviriyor, halı dokuyorlar. Bahçedeki kümesteki tavuğa yem veriyorlar. Evinin işini yapıyorlar. Yani  biz üreticiyiz, üretimden başka da düşüncemiz yok. Meyve üretiyoruz, sebze üretiyoruz. Süt, bal, peynir, yoğurt üretiyoruz. Buğday üretip, ekmek yapıyoruz. Sorun bizde değil kasabalarda, siz kasabalara bakın dediler. Bizim üzerimizde baskı kuranlar da dayatma da bulunanlar da onlar dediler.

Araştırdık ve gördük. Anlatalım.

Kasabalarda iki  grup yaşıyor.

Birinci grup, devlete sırtını dayamış, her ay düzenli maaş alan,  hiçbir üretim yapmadığı halde çok şeye hakim bir grup. Etkili ve yetkililer. İnsanların nasıl yaşayacaklarından, ne üreteceklerine, nasıl davranacaklarına kadar bu grup karar veriyor.

Diğer grup ise esnaflar. Köylünün-çiftçinin ürettiklerini pazarlıyorlar, yada onların ihtiyaçlarına uygun tüketim malları satışı ile uğraşıyorlar.

Her iki grup da bir siyasi partiye gönülden bağlılar.  Onların siyaset felsefesi,hayat görüşü ile ilgili dayatma yapıyorlar. Her iki grup da üretmiyor. Her iki grubunda hava, su, toprak  ile ilgisi yok. Her iki grup da köylü gibi düşünüp, şehirli gibi yaşamaya çalışıyor. Her iki grup da çocuklarının üretici bir meslek sahibi olması için çaba göstermiyorlar.. Memur olsunlar, devlet güvencesini alsınlar, başkasına gerek yok diyorlar.

Garip bir kıskançlık, dedikodu kültürü bunları esir almış. Birbirleri ile yarışma yerine çelme atma, başarıyı övme yerine, açık bulma, küçük düşürme kültürü hakim olmuş. İlkeleri ve kuralları yok. Araştırmaya, belgeye, bilgiye, bilgeliğe, erdeme, ince elemeye, sık dokumaya özen göstermiyorlar.

Siyaset üzerinde müthiş bir etkileri var. İnanılmaz bir şekilde  sonraki seçime odaklanıyorlar. Siyasetçiyi çok iyi kullanıyorlar. Bir sonraki nesillerin sorunları ile ilgilenmiyorlar. Katılımcılık, paylaşımcılık, uzlaşma, ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler ve ortak kurumlar onların ilgi alanında değiller. Tek ve en önemli değerleri pastadan pay kapmak, küpü doldurmak.  Onlara göre kendi doğruları dışındaki her şey yanlıştır. Kendisi gibi düşünenler yanlış yapsa bile yaptıkları doğrudur.

Köylü gibi düşünüp, şehirli gibi yaşamaya özen gösteriyorlar.  Ara bir kültürün ürünleri onlar. Ama siyasetteki etkileri nedeniyle toplumu da tıpkı kendileri gibi yaşamaya, kendi değerlerini muhafaza etmeye zorluyorlar. Bir başkasının değerine, yaşam tarzına saygı göstermiyorlar. Kentle ilişkilerini sürekli sürdürseler bile, kente uyum göstermek için çaba göstermiyorlar.10516858_10153031208414110_7337650349073464899_n

Dini değerleri sürekli vurguluyorlar. Dindar gibi davranıyorlar, ama dindar değiller. Yaşadıkları yörede farklı, kentte farklı davranıyorlar. Yaşadıkları yörede diğerleri üzerinde, özellikle de çiftçi üzerinde etki oluşturmak için sürekli din vurgusu yapıyorlar ve dini değerlerini  çok iyi kullanıyorlar.

Siyaset literatüründe yerini almış “Köylü Kurnazı” deyimi haksız bir deyimdir. Köylü gibi düşünen kasabalı için söylenen bu deyim, köylünün sırtına yapışıp kalmıştır.

Bu kirli dayatmadan çiftçinin-köylünün etkilenmemesi mümkün değildir. Bu dayatmacı anlayış, köylü-çiftçiyi etkileyemezse, eşini etkiliyor. Eşini etkileyemezse kızını etkiliyor ve köylerde, kasabalarda belirli bir yaşam tarzı insanlara zorlanıyor.

Bu nedenle, dayanabilen dayanıyor, dayanamayan ise şehre kaçıyor.

Yorum yapın

+ 24 = 33