Sosyal Hayatı Dikkate Almayan İPARD Projeleri Başarısız Oldu

Aslında kalkınmanın kırsaldan başlaması gerektiğini ilk fark edenler, Cumhuriyet’in kurucularıydı. Kırsalın çocukları eğitimden geçirilecek “iş içinde işle eğitim” gibi bir yöntemle mezun edilecek ve köylerinde öğretmenlik yapacak, çocuklar mezun olduklarında ziraatçılık, sağlıkçılık, duvarcılık, terzicilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk gibi okullarında edindikleri bilgileri köylerinde uygulayacaklardı. Daha da önemlisi her birisi çalmayı öğrendiği müzik aletleri ile köylerinde sosyal hayatı canlandıracaklar, o güzelim folklorik değerlerini ortaya çıkartacaklardı.

Ülkenin eğitimine, aydınlanmasına, kırsalın kalkınmasına ve sosyal hayatın canlanmasına tartışılmayacak etkileri olan bu kurumlar Cumhuriyet karşıtlarının insafsız saldırılarına ve karalamalarına karşı sadece 14 yıl dayanabildiler.

Sonra ki yıllarda, ziraat teknik okullarına kızların öncelikli alınması ve kızlar öncülüğü ile kırsalda kalkınmanın sürdürülmesi gibi projeler denendiyse de, toplum olarak cumhuriyet karşıtlarına sarı öküzü teslim etmiştik bir kere..

Bundan sonrasında Anadolu’da kırsal kalkınma 1950’li yıllarda Amerika’nın Marshall Planı ve daha sonrasında Avrupa Birliğinin kurulması ile birlikte İPARD gibi, temeli hibe ve bağışa dayalı projelerle yürütülmeye çalışılacak, Anadolu da kırsal kalkınmayı bu yöntemlerle sürdürme denemeleri yapılacaktır.

Konumuz Avrupa Birliğinin Kırsal Kalkınma Projeleri olduğu için, şimdilik Amerika’nın Marshall Planını bir kenara bırakacak ve AB Projeleri temeli üzerinden tartışmalarımızı sürdüreceğiz.

Ama önce Anadolu’yu anlatacağız.

Anadolu köylüsünün kalkındırılmasına yönelik projeler “hayal projelere” dönünce, sonraki dönem yöneticilerinin tarımı küçümseyen ve ülkenin sanayileşme ile kalkınacağına dair temelsiz projeleri devreye girince, üretmeyen köyler  için yoksulluk ve çaresizlik kaçınılmaz hal almıştır.

Anadolu köyleri tüm yoksulluklarına ve çaresizliklerine rağmen, kültürlerini ve folklorik değerlerini yaşatmaya çalışır. Meydan onlar için değerlidir. Düğünler önemlidir. Meydanlarda yaptıkları düğünlerde gençler kültürlerinin tüm değerlerini ortaya koyarlar. Köyün yaşlıları bildikleri tüm değerleri bu düğünlerde gençlere aktarırlar. Anadolu’ya sonradan göç etmiş Balkan Türkleri ile Kafkasya Çerkezleri ve diğer etnik gruplarda onlara katılınca, köylerde düğünler adeta beklenen şölenlere dönüşür. Genç kızlar kocalarını bu düğünlerde bulurlar.  Kültürler bu düğünlerle aktarılır. Düğünlerde yapılan yemeklerle her köy kendi menüsünü yaratır. Köylünün iki kıyafeti vardır. Birisi günlük, diğeri düğün kıyafeti. Düğünde giyilecek, özenle saklanmış her köyün kendine özgü kıyafetleri çıkartılır ve düğünler adeta bir renk cümbüşüne dönüşür.

Sonra birden her şey değişmeye başlar. Köyün kültür hayatının düzenleyicileri bir bir ortadan çekilirken, köyde sosyal hayatı düzenlemek imamlara, magazin hayatı ise köy kahvecilerine bırakılır. Düğün düzenleyicileri ortadan çekildiği, imamlarda bu işe karşı çıktığı için artık düğünler köyler yerine, en yakın şehir kenarında kurulmuş uyduruk ve ruhsuz düğün salonlarına bırakılır. Sadece sallanmaktan ve yüksek volümlü seviyesiz müzikten ibaret eğlence anlayışı düğün salonlarının  inisiyatifine terk edilir.

Köylerin yoksulluğu ve çaresizliğine bir de kültürsüzlük eklenince köyü önce gençler, sonra büyükler terk eder. Kırsalı ne kadar canlandırırsanız canlandırın, ekonomiyi ne kadar iyileştirirseniz iyileştirin,  sosyal hayat iyileştirilmeleri yapılmadığı taktirde gençlerin kırsalda tutunamayacağı gerçeğini kimse fark etmez.

Tıpkı bizim kırsal bölge sorunlarımız farklı olduğu gibi, Avrupa Birliğinin, kırsal bölgelerdeki sorunları da farklı ve çok boyutludur. Bölgesel gelişmişlik bölgeden bölgeye çok değişiklik gösterir. Avrupa ülkeleri ve sorunları nedeniyle hazırlanmış bu projeler, Avrupa Birliği yöneliminde olan ve ne pahasına olursa olsun, AB’ne katılmak ve kurumlarını AB standartlarına uygun hale getirmek isteyen ülkemize adeta dayatılır.

İPARD Programlarının uygulanması amacıyla 2007 yılında Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu(TKDK) kurulur. 2011 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yetkilendirilerek kırsal kalkınma projeleri desteklenir. 42 İlde uygulanan İPARD programları ile 16 değişik sektörde, 14.500 proje uygulamayı hak kazanır.. İPARD Programının ana hedefi tarım ve gıda sektörünün sürdürebilirliğine ve modernizasyonuna katkıda bulunmak, gıda güvenliği, çevre ve değer standartlara ilişkin AB müktesebatının üstlenilmesine teşvik etmek, kırsal alanların kalkınmasına destek olmaktır. Bu projelerin uygulanması sırasında uygulayıcılar bir kısım vergi ve gümrük indirimlerinden yararlanacaktır.

Aslında İPARD Programları, Avrupalıların kültürel değerleri ön planda tutularak hazırlandığı için onlar için tıkır tıkır işlerken, bizde sorunları ile birlikte başlar. Daha da önemlisi, içerisinde bağış ve hibe unsurlarını barındırdığı için içten içe “bir küçümse, bir tepeden bakış” gözlemlenir. Esasında bizde böylesine küçültücü bir davranışı hak etmek için her türlü çabayı göstermekte hiç bir sakınca görmeyiz.

Avrupa Birliği 2014-2020 arasında IPA II başlığı altında Türkiye’ye 3, 533 milyar € maddi yardım sağlamayı öngörür. Bu meblağın 975 milyon €’su tarım ve kırsal gelişim, rekabet gücü ve yenilik başlığı altındadır. Aynı dönemde Türkiye ile birlikte AB genişlemesi çerçevesinde yer alan Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Sırbistan’a aynı dönem için toplam 11.7 milyar € ayrılmıştı. Tesadüf müdür bilinmez ama, kullandırılacak hibe ve yardımların diğer Avrupa aday ülkeleri için “Tarımsal ve Kırsal Kalkınma” hedeflerinde kullandırılması öngörülürken, Türkiye için sadece “Kırsal Kalkınma” hedefi sözcüğünün yer aldığı dikkatlerden kaçmaz.

Esasında AB  aday ülkelere verdiği finansal desteği,  yasal düzenlemelerini AB mevzuatına uyumlu hale getirmeleri ve kalkınmalarını hızlandırarak AB üyeliğine hazır bir ekonomik yapıya kavuşmaları için vermektedir. Onların istediği yardım alan ülkeden beklenen, bu yardımı en verimli şekilde kullanmasıdır. AB yardımın harcanmasının ve denetiminin ana hatlarını  belirlemekte ve işin yürütülmesini aday ülkeye bırakmaktadır.

Diğer aday Avrupa ülkeleri üyelik müzakerelerini tamamlayarak AB kapısına dayanmışken, Türkiye gerek iç, gerek dış siyasal sorunları nedeniyle bu müzakereleri gerektiği gibi, yürütememiş, ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış, adeta süreç askıya alınmıştır.

Tarımsal ve kırsal kalkınma konusu, AB’nin çok önem verdiği konudur. Türkiye büyük bir tarım ülkesi olmakla birlikte tarımı verimli ve rekabetçi bir yapıya sahip değildir. Verimli ve rekabetçi bir yapıya kavuşmadan AB üyesi olunması halinde AB bütçesinin önemli bölümünün Türkiye’ye tahsis edilmesi gerekecektir. Bu durum, diğer AB ülkelerindeki tarım sektörü unsurlarının kabul edebileceği bir sonuç değildir.

AB’ye göre Türkiye önünde iyi örnekler bulunmasına rağmen bugüne kadar tarımsal ve kırsal kalkınma başlığı altında  kendisine verilen AB yardımlarını verimli şekilde kullanmamıştır. Bu iş için oluşturulmuş bürokratik yapımız ne yazık ki amaca uygun değildir. Merkezde yapılan sınavlar sonucu taşradaki birimlere  atanan görevliler, atandıkları bölgenin özelliklerini ve ihtiyaçlarını bilmemektedir. Bu görevlilere AB’nin yapısı/ felsefesi/ hedefleri ve AB tam üyeliğinin Türkiye için ne kadar önem taşıdığı gereğince anlatılamamaktadır. Proje başvurularına danışmanlık hizmeti veren firmalar belgeleri ve dosyaları usulüne göre hazırlamakta ancak asıl önemli olan teknik konularda başvuru sahibine doğru yolu göstermekte veya yardımcı olmakta yetersiz  kalabilmektedir.

Bu eleştirilerin büyük bir bölümü haklıdır. Nitekim sonraki dönemlerde yapılan iç denetimler sırasında, denetçiler tarafından TKDK kurumuna benzer eleştiriler getirilmiştir.

Buna göre TKDK,

Muhtemelen siyasal tercihlere göre belirlenmiş, 42 bölgede yapılanmış, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı olmalarına rağmen, onlara ait bina ve teşkilatları kullanma yerine her bölgede binalar kiralamışlar ve  adeta masrafa boğulmuşlardır.

AB’nin eleştirilerinde olduğu gibi. Hiç bir liyakat ve değere önem verilmeden seçilen ve sadece bürokratik belgelerle uğraşan  2200 kişilik dev bir kadro ile hantal bir yapı oluşturulmuşlar.

Amaç ve vizyonları kırsal kalkınmayı güçlendirmek olmasına rağmen, doğru dürüst bir kırsal tanımlaması yapmamışlar, sadece kanuni düzenleme ile belirlenen kırsal içinde hizmet vermeyi sürdürmüşler, belirli bölgeleri AB projelerinden yararlandırmak şeklinde büyük bir adaletsizliğe imza atmışlardır.

Kadrolar heyecansız ve bilgisizdir. Adeta proje yorgunu gibi davranmaktadırlar. Bu nedenle daha iyi projeleri tespitte yetersiz kalmakta ve daha iyi projeler için öncülük edememektedirler.

Danışmanlık kadroları da benzer şekilde faaliyet göstermişler. Öylesine ki; süt hayvanı yetiştiriciliği yapılmayan bölgelere süt işleme mandıraları kurdurulmakta, kırsala ve tarıma hiç bir katkısı olmayacak, tarım dışı kişilere ait otel projesi kredisi kullandırmakta hiç bir sakınca görmemişler.

Öylesine siyasetin etkisindeler ki, AB tarafından defalarca uyarılmışlar. Mevcut bütçeleri ile araç kiralamışlar ve Tarım Bakanlığının emrine vermişler. Bağımsız yapı oluşturamamışlar.

Onay verilen projelerin ne kadarı başarılı, ne kadarı başarısız bununla ilgili istatistik bir bilgileri yok. Ya da bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmıyorlar.

Türkiye’nin AB Projelerine dahil ettiği bütçe kadar bile projelerden katkı alamıyoruz. TKDK’da bu durumu tersine çevirecek ciddi çalışma yok. Neden-sonuç ilişkisi araştırılmamış.

İPARD Projeleri, İspanya ve İtalya’da ve diğer bir çok AB ülkesinde geri kalmış kırsal tarım bölgelerinde ciddi bir gelişim ve değişim sağlamıştır. Çiftçiye kırsaldaki faaliyet alanının içerisinde, yöresel mimariye uygun binalar, odalar, ortak mutfaklar. yemek salonu, yüzme havuzu vb. dinlenme alanları yapması ve sosyal ilişki kurulabilecek yapıların güçlendirilmesi tavsiyesi idari birimler ve danışmanlar tarafından verilmiş, sosyal yapıyı güçlendirecek tesis yapımı teşvik edilmiş.

İşte bu nedenlerle AB ülkelerinde başarılı olan proje girişimleri, ülkemiz için başarısız projeler hurdalığına dönüşmüş.

Yorum yapın

+ 48 = 54