TİGEM’in Ata Tohumu

Her şey Tarım İşletmeleri Genel Müdürü’nün Anadolu Ajansı’na yaptığı bir açıklama ile başladı.

Aslında açıklama, tohum ve ıslah konusunda yıllardır sürdürülen, bilimsel değer taşımayan anlamsız bir tartışmanın ve kafa karışıklığının özeti gibidir.

TİGEM Genel Müdürü, Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan himayesinde başlatılan ve Cumhurbaşkanlığı dahil, pek çok kurum ve kuruluşun işbirliği ile yürütülen “Ata Tohumu” projesi kapsamında vatandaş ve üreticilerden tohumlar toplanacak, söz konusu tohumlar sınıflandırılacak ve tescillenerek sertifikalı hale getirilecektir. Birikim ve desteği ile bu projenin en önemli yöneticisi Cumhurbaşkanı Danışmanı  Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu olacaktır. Üretimi yapılan Ata Tohumlar, Tarım Kredi Koop.Merkez Birliği tarafından sözleşmeli üretim modeli ile ürettirilecek, tüketiciler artık çocukluklarından kalma tatları marketlerin atalık tohumlar için ayrılan bölümünde bulacak; sonbaharın başlarında marketlerde atalık tohumla ilgili ürünler halkımızın beğenisine sunulacak. bu topraklarda yetişen zenginliği,  bilinçli ve bilimsel yöntemlerle kayıt altına alarak, gelecek nesillere daha güvenle aktarılacaktır.

TİGEM gibi tarım dünyası için çok önemli bir kuruluşun başında bulunan genel müdür tarafından yapılan bu açıklama, yıllarını tohum ve ıslah konusuna adamış bilim adamlarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattığı gibi, Türkiye’nin tarımla ilgili geleceği için de büyük kaygılar oluşturdu. Öyle ya, tarımı yöneten zihniyet böyle düşünüyorsa; nasıl rekabet edilecekti dünya devleri ile, tarımın geleceği nasıl olacaktı?

Nereden çıkmıştı bu Ata Tohum projesi?

Oysa devletin bu konuda uzman olan bir başka kuruluşu  Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, internet sitesinde başka şeyler söylenmiyor muydu?. Bügem’e göre hibrit (melez) tohumlar  doğada var olan ve dünya kurulduğundan beri üretilen tohumlar olarak değerlendirip insan eliyle teknoloji kullanılarak arzu edilen amaçlara göre ıslah edilmiş tohumlar değil miydi? . Onlara göre ıslahçılar tarımın kötü çocukları değildi. Aksine Islahçılar, pazarın istediği şartlara göre üstün özellikli anaç tohumları melezleyerek daha üstün özellikli yeni bireyler elde eden kişilerdi. Tarım sektörüne yabancılar değil, yerli tohumcular hakimdi.   Anadolu’nun tohumlarını tescil ve kayıt altına alıyoruz, ticarete konu edilmemek kaydı ile çiftçiler istedikleri gibi tohumlarını üretebilir diyorlardı. Ne oldu da birden ıslah edilmiş tohumlar yerden yere vurulurken, ata tohumları kıymetlenmişti? En yetkili ağızlar bundan sonra halkımıza hibrit ürün yedirmeyeceğiz derken, asıl yetkili ağızlar neden susuyordu?

2004 yılında gerçekleştirilen F1 Hibrit, 2019 yılında büyük tanıtımlarla  gerçekleştirilen F1 Kışlık sebze hat ve çeşit geliştirme projeleri  ilgili bakanlar tarafından göklere çıkartılmıyor muydu? Bir yandan hibrit tohum üretimini destekleyip oranı yüzde 60’lara çıkartırken, bir yandan ne olduğu bilinmeyen bu çalışmayı desteklemek ne oluyordu?

İşte bunun gibi sayısız soru boşlukta kalıyor.

TİGEM Genel Müdürü’nün Anadolu Ajansı’na yaptığı ilginç açıklamayı tekrar dönmek üzere bir tarafa bırakalım ve konunun daha iyi anlaşılabilmesi için tohum ve ıslahtan ne anlamamız gerektiği hususunu bir kez daha irdeleyelim. .

Bir gerçek var ki; dünyadaki insan nüfusu hızla artmaktadır. Artan nüfusun gıdaya dayalı ihtiyacını karşılamak gerekir. Bunun için de üretilen üründeki verim ve kaliteyi artırmak, hastalıklara ve çevresel koşullara dayanıklı, tat ve görüntü kalitesi yüksek, bir örnek ürün yetiştirmek gerekir. Bu iş teknoloji gerektiren bilimsel bir iştir. Tesadüfi bir olay değildir. Doğru strateji, doğru ıslahçı ve iyi genetik taban ile başarısızlık imkansızdır. İşte bu nedenle kalite, verim ve dayanıklılık artırmaya yönelik yapılan işleme de ıslah denir. Aynı tohumun sürekli popülasyonu sonucunda ortaya çıkan verim ve kalite kaybını önlemenin tek yolu bitkinin ıslahıdır.

Aslında tarımda gerçek anlamda bilimsel çalışmalar 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın  ilk yarısında başlamıştır. Cumhuriyetin kurucuları ise bu gelişmeleri hemen fark etmişler ve ilk araştırma istasyonunu 13 Aralık 1925 yılında aldıkları bir karar ile Islah-ı Buzr adı altında Eskişehir Sazova mevkiinde kurmuşlar; başına da dünyanın önemli ıslahçılarından İsviçre vatandaşı Prof.Otet Perrin’i getirmişler. Prof. Otet Perin’in  görevinin son bulmasından sonra ise, ilerleyen yıllarda bitki ıslahında efsane bir isim olacak olan Emcet Yektay bu göreve getirilmiş ve o tarihlerde pek çok başarılı projeye imza atılmış.

Bu projeye  dünyanın en önemli isimlerinin getirilmesi, Cumhuriyet kurucularının bu projeyi çok önemsediğini gösterir.  Onlara göre ıslah tamamen devletin işidir. İlk defa o zaman tohum ve bitki ıslahını yapacak araştırma kuruluşları ile üretim yapacak üretim kuruluşlarının ilk temelleri atılır. Ancak cumhuriyet kurucularının misyonunu anlayamayan sonraki dönem yöneticileri, bu işlerin yapı taşları olan TİGEM’i  ve  TAGEM’i çok sonraki tarihlerde kurarlar.

Ancak Türkiye geç kalmıştır. Islah öylesine önemlidir ve Avrupalı ve Amerikalı firmalar bu konuda öyle öne geçmiştir ki; bu alana yatırım yapan ülkeler ve devletler dünyanın en büyüğü olmayı başarmışlardır. Sadece Alman firması Monsanto bile 66 milyar dolarlık değeri ile dünyanın en hızlı büyüyen şirketlerinden birisi olmuştur.

Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, iyi işler de yapılabilmiştir. Bunların en önemlisi 08 Kasım 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’dur. Kanunun hazırlanması için uzun bir zamana ihtiyaç olmuştur. Tarım konusu ile ilgili etkin ve yetkin her kurum ve kuruluşun görüşleri alınır ve toplanan verilerle (bazılarını memnun etmese de), mükemmele yakın ve doğru ıslah yöntemlerini içeren, çiftçi dostu bir kanun hazırlanır ve kanun kabul edildikten sonra yürürlüğe girer.

Kanunun en önemli amacı; bitki çeşitlerinin tescili, üretim izni ve standart tohumluk çeşit kaydı ile ıslah edilmiş çeşitlerin genetik ve morfolojik özellikleri dikkate alınarak kayıt altına almak ve sadece kayıt altına alınan bu çeşitlere ait tohumların üretimine izin vermektir.. Bir diğer amacı ise, tohumluk yetiştiriciliğini  yurt içinde teşvik ve kayıt altına alınan tohum ve bitkiyi üretenlerin desteklemektir. Yine kusurlu tohum üretenler, satan ve dağıtanlar ve bir şekilde piyasaya süreler aleyhine zararın tazmin edilmesi yönünde önemli  müeyyideler getirmesi açısından ise üreticiyi koruyucu, kollayıcı özellikler taşıyan bir kanun niteliği taşır.

Sonra birden bire, 03 Ekim 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir yönetmelik acelece yürürlüğe girer. “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik” adı altındaki bu düzenleme aslında dayanak Tohumculuk Kanunu ve 5042 Sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Hakların Korunmasına İlişkin Kanun hükümlerine de aykırıdır.

Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik uyarınca, Bakanlıkça kayıt altına alınmış olan yerel çeşitler ve yerel tohumlar kamu malı sayılmıştır. Ancak Tohumculuk Kanunu uyarınca tescil ve kayıt altına alınma değeri bulunan tüm ürünlerin kayıt ve tescil altına alınması ve bu nitelikleri taşımayanların kayıt listesinden çıkartılması gerektiği halde, Yönetmelik;  Tohumculuk Kanunu’na aykırı olarak “menşei bölgesinde olmak şartıyla, gerçek kişilerin ihtiyaç miktarları kadar tohumluk üretimi ve kendi aralarında tohum takaslarında bakanlık izni aranmayacağını” hüküm altına almıştır. Yine Tohumculuk Kanunu’na aykırı olarak yerel çeşitlerin tescili başvurusu gerçek ve tüzel kişiler tarafından sadece Bakanlığa ait araştırma enstitüsüne yapılabilir. Araştırma enstitüsüne gönderilen yerel çeşitler burada çoğaltılır. Kayıt altına alınan yerel çeşitlerin tohumlukları menşe bölgesindeki Bakanlığın ilgili kuruluşu veya araştırma enstitüsünce üretilip pazarlanır. Yerel Çeşit Kayıt Listesinde yer alan tohumluklar ambalajlı ve etiketli halde menşe bölgesinde üretilir ve yerel çeşit sertifikası ile pazarlanır. Yönetmelik kaliteli ıslah edilmiş çeşitlerle ilgili bir düzenleme de içermez.

Bu hali ile yönetmelik, hayatının büyük bir bölümünü mesleği dışında bitki pazarlaması ile ilgilenmiş kişinin yönlendirmelerine cevap vermek için hazırlanmış gibidir. Bilimsel çalışmalardan uzak, araştırma kuruluşlarına gereksiz yük yükleyen ve ortaya çıkacak olumsuzluklara müeyyide yüklemeyen bir düzenlemeler silsilesi vasfı taşır.

Tohum ve ıslah konusuna kısa bir anektod açtıktan sonra dönelim yine TİGEM Genel Müdürü’nün yaptığı açıklamaya…

TİGEM Genel Müdürü tarafından dile getirilen Ata Tohum gibi söylemler, kulağa hoş gelse de; hiç bir bilimsel temeli olmayan, verim ve kalite ortaya çıkartmayacak, tüketicinin ihtiyacını karşılamayacak, çiftçinin rağbet etmeyeceği bir modelin adıdır. Ata tohumun kanunda tanımlaması yapılmamıştır. Hangi tohumun ata olduğu bilinmemektedir. Ülkemiz coğrafyasında yetişen mi, yoksa yurt dışından özellikle Türki devletlerden getirilecek tohumlarında ata tohum sayılıp sayılmayacağı belirsizdir. Yönetmelik kalitesiz tohumların sınıflandırmadan çıkartılacağına dair bir düzenleme içermemektedir.

TİGEM Genel Müdürü, Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan himayesinde başlatılan ve Cumhurbaşkanlığı dahil, pek çok kurum ve kuruluşun işbirliği ile yürütülen “Ata Tohumu” projesi kapsamında vatandaş ve üreticilerden tohumlar toplanacağı yönünde ayakları yere basmayan söylemlerle; aslında köklü bir tarihe sahip olan, tüm zorluklarına ve imkansızlıklarına rağmen, büyük başarılar elde etmiş olan kendi kurum ve kuruluşlarına haksızlık etmektedir.

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu kimyacıdır. İyi bir bitkisel ürün pazarlayıcısıdır. Tohum ve bitki ıslahı konusunda  birikiminin olması mümkün değildir. Bu nedenle Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu  birikim ve desteği ile bu projenin en önemli yöneticisi olacak söylemi, tarım sektöründe olan herkesi ancak güldürür.

Tüm bunların yanında, Tarım Kredi Koop.Merkez Birliği tarafından sözleşmeli üretim modeli ile ürettirilecek Ata Tohumlarından ne tür ürünlerin ortaya çıkacağı şüphelidir. Verimsiz, kalitesiz ve niteliksiz bir ürünün ortaya çıkması halinde bundan en büyük zarar gören çiftçi olacaktır. Bu durumun ise hiçbir müeyyidesi yoktur.

“Tüketiciler artık çocukluklarından kalma tatları marketlerin atalık tohumlar için ayrılan bölümünde bulacak” şeklindeki hatırlatmaların ise, nostaljiden başka bir karşılığı yoktur.
Yine sayın genel müdür bu açıklamalarla, TAGEM gibi bir kuruluşa haksızlık etmektedir. Araştırma ve Geliştirme gibi bir görevi olan TAGEM’in bu projenin neresinde olduğu ve bu proje ile ilgili neler düşündüğü belli değildir.

Yorum yapın

51 − = 49